29 Ekim tarihi de çok önemli bir tarih. Rasgele seçilmiş bir gün değil. Atatürk’ün ifadesiyle; Bu gün “…Diyelim ki, bu bir milletin öcüdür……….” Diye tamamlamıştım önceki yazımı.
Cumhuriyet bir halk yönetimi şeklidir ve egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir. Atatürk; Asırlardır hür ve bağımsız yaşamış, asla ve asla esir edilememiş, kimsenin kulu kölesi olmamış, hiç kimseye boyun eğmemiş, vatanını, yurdunu, ülkesini, topraklarını terk ederek başka memleketlere mülteci, sığınmacı, göçmen vb. olmamış yüce Türk Milletini çok iyi tanıdığı için ” Türk ulusunun yaradılışına ve yaşantısına en uygun olan yönetim şekli Cumhuriyettir.” Diyerek kurmuş ve ;
“Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu sonsuza kadar yaşatacak olan sizlersiniz” diyerek bizlere emanet etmiştir. Gök kubbe yerinde durdukça da yaşayacak, yaşatılacaktır.
Değerli okurlarım, sevgili çocuklar, sevgili gençler. Atatürk’ü anlamak için onun fikirlerine, ideallerine, heveslerine, bizler için, bu yüce millet için yaptıklarına, yapmak istediklerine bakın. Atatürk’ümüzü tanıyın. Tanıdıkça onu daha çok sevecek, Cumhuriyetimize her zamankinden daha çok sahip çıkacaksınız.
Atatürk Cumhuriyeti neden 29 Ekim günü ilan etti diye hiç merak ettiniz mi. Neden birkaç gün önce yada birkaç gün sonra ilan edilmedi. Bu günün bir anlamı mı var diye merak edeniniz olmuştur mutlaka. Ben merak ettim. 10 yıl kadar önce Cumhuriyet Bayramımız ile ilgili bir yazı hazırlarken niye 29 Ekim diye merak edip küçük bir araştırma yapmıştım. Değişik kaynak ve kişilerden araştırmış ve en sade şekliyle Prof.Dr. Metin Kale’nin bir yazısında bulmuştum. Bakın değerli hocamız kaynak göstererek bir Cumhuriyet paşasının anılarından aktardığı yazısında konuyu nasıl anlatmış.
Geçtiğimiz yıllarda bu yazıyı köşemde paylaştım. Cumhuriyet kutlamalarının iptali için tezgahlanan oyuna bir kısım idarecilerimizin de hataya düştüğü bu günlere uyduğunu düşündüğüm için yüksek hoşgörünüze sığınarak bir kez daha aktarmak istiyorum.
“Cumhuriyetin ilanından 2 yıl sonra, Ekim 1925’te Fahrettin Altay Paşa Çankaya’da Atatürk’ün misafiridir. Zihnini hep meşgul eden, Cumhuriyetin niçin ve neden 29 Ekim’de ilan edildiğini öğrenmek ister. Anlattıklarına kulak verelim: “Atatürk hep mazlum bir millet derdi. Cumhuriyetin ilanından epey bir süre geçmişti. Ben de, hep neden 29 Ekim diye kendi kendime sormuşumdur. Bir gün Çankaya’da sofra dağıldıktan sonra, ‘Paşam benim dikkatimi çekmiştir. Hep düşündüm. 30 Ekim 1918 günü mütareke ilan edildi. Adana’daki karargâhınızdan Başkent’e (İstanbul’a) verdiğiniz şifreyi hatırlıyorum. Şimdi aradan zaman geçti, Cumhuriyet’imizin ilanının 29 Ekim gecesine gelmesi acaba bir tesadüf müdür? Üç gün evvel, beş gün sonra da olabilirdi’ diye sordum”. Bunun üzerine Atatürk şunları söylüyor:
“Mütarekenin ilk günlerini hatırlarsın. Saray ve hükümet teslimiyeti kabul etmişti. Hükümet sarayın, saray da İtilaf Devletleri’nin elinin altına girmişti. Saray bu halinden memnundu. Fakat ben bunu kabul edemezdim. Buna karşı koymakla bir çıkış yolunu temin ederek, bu mazlum milleti tarih sahnesinden silmek, ortadan kaldırmak isteyenlere karşı harekete geçmek için kendimi vazifeli saymıştım. Dünyada tek başımıza idik, fakat benim inandığım ideale benimle beraber olanlar da bağlandılar ve netice hasıl oldu. Mütareke 30 Ekim 1918’de imzalanmıştı. Vatan parçalanmış, istilaya uğramıştı. Peki, 30 Ekim 1918’den bizim İzmir’e girdiğimiz tarih olan 9 Eylül 1922’ye kadar kaç yıl geçti? Dört yıl. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti ilan ettik. İşte beş yıla sığdırdığımız büyük inkılap, bizim yaşadığımız şartlara duçar olmuş, hangi milletin tarihinde vardır? Bu mazlum millet kendisinin hakkı olan yere ulaşmıştır, çektiğimiz acıların, sıkıntıların en büyük mükafatı işte budur. Bütün dünya bunu görmüştür. Daha da görecekleri vardır. Beni en çok mesut eden hadise, bu mazlum milletin hak ettiği bu yere gelmesidir. Sen benim 30 Ekim 1918 sonrası günlerdeki çektiğim azabı bilirsin. Yanımdaydın. Mondros 30 Ekim’dir. Cumhuriyet 29 Ekim. İşte bu da bir milletin, mazlum bir milletin ahıdır. Sanırım ki o zamanki devletler bunu anlamışlardır.” Atatürk bir an durdu, Fahrettin Paşa’ya baktı ve sonra elini masanın üzerine vurarak: “Deyiniz ki, bu tarihten silinmek istenilen bir milletin öcüdür.” Fahrettin Altay’ın “Ama bundan hiç bahsetmediniz” demesi üzerine, Atatürk “Övünmek olur, övünmek benimle beraber mefkureye inananların, milletin, ordunun hakkıdır” der. Fahrettin Altay’ın Atatürk’ün bu olaya bakışıyla ilgili düşüncesi şudur: “.Cumhuriyetin ilanı üç gün önce, iki gün sonra da olabilirdi. Bazı akımlar vardı, onlara karşı harekete geçmişti. Ama dikkatimden kaçmayan husus, müzakerelerin bir an evvel bitmesini istemesiydi. Adana’dan İstanbul’a verdiği şifrede yanında bulunduğum için, mütareke koşullarına olan şiddetli itirazını ve o günkü azabını çok iyi biliyordum. Diyelim ki, bu bir milletin öcüdür sözünden bir netice çıkarabiliyorum, belki iki neticeyi birden elde etmek istemişti.”
“Dâhi odur ki, ileride herkesin takdir ve kabul edeceği şeyleri ilk ortaya koyduğu vakit herkes onlara delilik der” diyen Atatürk, Cumhuriyetin tarihini seçerken bile, dünyaya ve Türk ulusuna bir deha örneği daha göstermiş oluyordu.
Her anlamı ile büyük Türk ulusunun öz ve aziz malı olan Cumhuriyet kıymetli evlatlarının elinde daima yükselecek ve sonsuza dek yaşayacaktır. “
Lütfen bir kez daha, daha dikkatli okuyun.
Ne demiş Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.” Fazla söze gerek yok. O zaman bu millet kendi kurduğu Cumhuriyetine sahip çıkacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Daha ilerlemiş, kalkınmış, gelişmiş, muassır medeniyet seviyesine yükselmiş, sağlıklı, huzurlu, hep yüzü gülen ve mutlu insanların çoğunlukta olduğu, vatan hainlerinin yok olduğu, darbecilerin, bölücülerin, hırsızların, arsızların olmadığı bir TÜRKİYE dileğiyle CUMHURİYET BAYRAMIMIZ’ın 101 kutlu olsun. Allah bu Milleti bir daha Cumhuriyet ilan etmek zorunda bırakmasın.
Biz bayramımızı her zamankinden daha coşkulu kutlamaya devam edicez.
Galın sağlıcakla.