Anan hep ağlamış, geçmişin yaşam şartları ve sosyoekonomik, kültür, örf, adet,
görenek, en büyük sıkıntıda yoksıılluk, fakirlik vb dolayı..
İlk evliliğini yapmış ve beş çocuk sahibi olmuşlar.
Yıllar kıtlık yoksulluk ve yoksuzluk yılları..
Derken kocası vefat eder, kalır mı beş çocuk üstüne genç yaşta yaşa yaşaya bilirsen..
O ara babam, o da ilk hanımıyla evli, dört çocukta bunların olmuş.
Süreç içerisinde ağabeyinin (ağabeyi, babamı baldızıyla evlendirmek istemiş,
babamda başkasıyla evlenmiş..) baskısıyla evlilikleri sarsıntıda ve askerlik zamanı
askere gider, askerliği biter ama kardeş baskısıyla dört çocuk anasını
istemeye istemeye boşamak zorunda kalmış..
Ve abisinin istediği kadını almış..
Bu evlilik uzun sürmez boşanırlar, bu ara ilk hanımı evlenmiş ve
çoluk çocuğa karışmıştır.
Babam tekrar üçüncü evliliğini yapar, bu evlilikte yürümez.
Nihayet anamla evleri karşı karşıyadır, anam duldur, baban dul bunlar…
Evlenirler, babamın dördüncü, anamın ikinci evlilikleridir.
Ve bu evliliğin sonucu iki ablam ve ben doğmuşuz..
Haydi, bakalım burada kim ağlasın, kim gülsün? …
Haksız yere ilk hanımından istemeye istemeye ayrılmak zorunda olan babam mı?
kocası ölünce ,ekonomik şartlarda evlenmek zorunda olan anam mı?,
Ve sonradan dünyaya gelen ben ve bizler mi?
Neyse bu uzun hikâye…,
Herkesin kendine göre bir türküsü, bir hikâyesi var…
Ancak ömür dediğimiz geldi geçiyor ama çoğu zaman delip geçiyor.
Ve herkesin ayrı ayrı türküleri var…
Bazen yaşamımı ve yaşantımızı kaleme alayım diyorum, babamın ilk
Hanımından olan dört ağabeyim vefat ettiler, çokça yeğenlerim var…
Anamın da beş çocuğundan biri hayatta bunlardan çokça yeğenlerim var
Aynı ana ve babadan, büyük ablam vefat etti, diğer ablam yurt dışında ve
ben bütün ailenin en küçükleriyim…
Sülalemizin bir ucu Kanada’da, Avrupa’nın çoğu ülkelerinde, Amerika, Mısır,
Avustralya, Arabistan velhasıl her tarafa dağılmışız.
Kedi kendime yaz yaşadıklarını diyorum ve bazı şeyler boğazımda düğümleniyor…
Ben yine de biraz edebiyat yapayım türkülerime bakalım kim neler demiş…
“Ağlarsa anam ağlar; gayrısı yalan ağlar” diye bir deyimimiz vardır.
Analık; kadına kadınlığının taçlandırılması ve hayatı sürdürmenin
şerefi olarak bağışlanmış ilahi bir bağıştır.
Kutsal kitaplarda Âdem’in eşi olarak anılan Havva ile başlatılır insanlığın çoğalması…
Peki, Havva ne demek?
Havva; hayatı olan demek…
Çünkü hayat ancak erkeğin kadını hayat kaynağı olarak tanıması ile sürdürülebilir.
Ana rahmi değil midir ki insanın en mutlu anlarının hazinesi.
Ana karnına neden rahim denmiştir bilir misiniz?
Çünkü orasıdır, insanı “rahmet” merhamet ve şefkat ile besleyip
sonra yeryüzüne indirecek olan mekân…
Kadın, dünyadır. Dünya (yeryüzü) gökyüzünün helalidir.
Ne zaman ki gökyüzü yeryüzüne sevdalanır, ne zaman ki yeryüzü dudakları
çatlak beklerse gökyüzünün gözyaşlarını evrensel aşk başlar…
Bundan mıdır bilinmez;
”arz”(yeryüzü) gramerde dişil bir kelime olarak geçer; ”sema”(gökyüzü) ise erkek…
Yeryüzü ile gökyüzünün birleşmesi yağmurla olur.
Bu, gökyüzünün helali yeryüzüne kavuşma isteğidir.
Bundan sonra bu birleşmeden hayat denilen çocuk doğacaktır.
Dünya hayatı doğurunca gökyüzünün yardımıyla, artık anne olacaktır;
yani kadınlık saltanatını “analık” tacı ile taçlandıracaktır.
Bir şair “kucağında çocuk taşıyan bir anadan daha saygıdeğer kimse yoktur”
demektedir.
Bundan değil midir ki türkülerde yükselen feryatlar “ana, ana” diye inlemektedir.
Gurbet sevilenden uzakta olmaktır.
Gurbeti anlatan türküler ve şiirlerin ortak temalarının başında ana hasreti gelir.
Gurbetin elemiyle ağlayan kişi bile anasına açar yüreğini:
“Geceler yarim oldu
Anam anam garibem
Ağlamak karım oldu
Anam anam garibem”
Diyen garip burada durmaz.
Onun yaralarını, gurbetin acılarını dindirmek için gelen doktor çare bulamaz onun derdine…
O, ancak mucizevi anne şefkatinin beklentisi içindedir.
O yüzden şöyle haykıracaktır.
“Bayram gelmiş neyime
Anam anam garibem
Kan damlar yüreğime
Anam anam garibem
Yaralarım sızlıyor
Anam anam garibem
Doktor gelmiş neyime” diyecektir.
Günümüzde; çevremizde, tv lerde ve sosyal medyada, görüyoruz anasını,
babasını terk edenler, huzurevlerine bırakanlar…
Anneler gününde anneler hatırlandı.
Peki, anneler bir tek güne sığdırılmak cezasını hak edecek ne yaptı, ne suç işledi?
Ne yazık ki küresel ve yerel savaşlarda evlatlarını ölüme sürüklediği
analardan özür dilemek niyetinde değil “dünya”…
Bırakın, bırakalım, anneler evlat acısı görmeden tamamlasın ömürlerini…
Çocuklarının acısını görmemek her günü anneler gününe dönüştürecektir.
Bırakalım analar artık sadece hayata getireceği çocuğun sancısını çeksin…
Hayatın sancısını, ölümün ve ayrılığın değil…
Analar ve ana adayları hayatlarını mutluluk içinde sürdürsün,
hiçbir ana evladının ölüsünü görmesin…
Bu duygu ve düşüncelerle, dünyanın en kutsal görevini üstlenen,
varlıklarıyla hayatımıza anlam katan başta ,
Rahmetli Anam olmak üzere eli öpülesi bütün analarımızın ve yüreği
evlat acısıyla dolu olan tüm şehit analarımızın
Analar gününü en içten dileklerimle kutluyor, hayatta olanlara sağlıklı ömürler,
ebediyete intikal etmiş analarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.
Ruhları şad mekânları cennet olsun. Vesselam…
Hoşça kalın dostça kalın sağlıklı kalın…
Ramazan Yazar
Emekli Teknik Öğretmen
babam Kamil Yazar 1906-1987 de vefat etti.
Anam Gülbeyaz Yazar 1909-14 Ekim1983 te rahmetli oldu.
Anamın vefatında, Sivas Kangalda görevdeydim…
O zamanki şartlarda telefonla bana ulaşamamışlar.
Rahmetli Nuri Dayım (Şahin, Berber Nuri) telgraf çekmiş, öyle haberim oldu..
Cenazesi toprağa verildikten üç gün sonra geldim..
ONLARIN TÜRKÜLERİDE BITMEYEN BİR BOZLAK tı.. uzun uzun söylerlerdi…
Ruhları şad mekanları cennet olun …