Yunus ile Hakk’a gönül verenler,
Türkmâni’yle aşk meyvesi derenler,
Hacı Bektaş vuslatına erenler
Selam olsun size, sefa geldiniz.
Milletler kültürleriyle yaşar ve kültürleriyle ayakta kalırlar. Kültürlerini unutan veya sahip çıkamayan milletler er ya da geç başka milletlerin egemenliği altında kalmaya mahkûmdurlar.
Hızla gelişen teknolojinin kişi ve toplumların yaşayışlarında değişikliklere sebep olması kaçınılmaz bir gerçektir. Ancak bu gelişme kültürlerin yok olması anlamına gelmez. Teknoloji insanların Dini İnançlarını, Dillerini, Tarihini değiştiremez.
Dillerini demişken aklıma ses bayrağımız Türkçe geldi. Toplumları millet yapan en önemli unsurların başında dil birliği gelir. Çünkü insanların anlaşabilmeleri için aynı dili kullanabiliyor olmaları gerekir. Dolayısıyla bizimde dilimiz Türkçeye çok önem verip onu en iyi şekilde kullanmamız şarttır. Bu arada yanlış anlaşılmaması için şunu da açıklamam yararlı olacaktır, elbette ki ihtiyaç duyduğumuz başka dilleri de öğrenmemiz gerekir. Başka dilleri öğrenmek ayrı onu kendi diliniz haline getirmek ayrıdır. Bizim asıl meselemiz önce kendi dilimiz. Eğer ona sahip çıkmazsak başka dillerin etkisi altında kalır nesiller arasında kopukluk yaşanır ve kendi dilimizi bırakıp o dilin savunuculuğunu yaparız.
Türk Milleti olarak yıllarca kendi dilimizden kopmuş başka dilleri kullanmayı bir üstünlük sayıp Türkçe yazıp konuşanları ikinci sınıf vatandaş olarak görmeye başlamışız. Fazla detayına inmeden birkaç örnek verelim.
Önceleri edebiyat dili farsça denilip bu necip milleti o dili yazmaya ve konuşmaya yönlendirdiler. Farsça yazan yazarlar saray tarafından desteklenip ödüllendirilirken Türkçe yazan yazarlar görmemezlikten gelinmiştir. Fars diline hizmet edenler yapılan etkinliklerle dünyaya tanıtılırken Türk Dilini ön plana çıkarmaya çalışan insanlarımız kendi kaderlerine terk edilmiştir.
Öyle garip bir duruma gelinmiş ki Anadolu Selçuklu bir Türk Devleti olmasına rağmen her alanda İran hâkimiyetinin sürdüğü devletinde bunu desteklediği görülmüştür. İşte bu durumu görüp Türk Milletinin değerlerinden uzaklaştırıldığına kayıtsız kalmayan Karamanoğlu Mehmet Bey meşhur fermanını yayınlar. Bir milletin kendi dilini kullanması için bir fermanın yayınlanması gerçekten çok düşündürücü ve çok acı bir durumdur. Kendisini rahmet ve minnetle andığımız Karamanoğlu Mehmet Bey 13 Mayıs 1277 tarihinde “Bugünden sonra hiç kimse sarayda, divanda, meclislerde ve seyranda Türk Dilinden başka dil kullanmaya” diye buyuruyor.
Bakınız gururumuz Türkçeye sahip çıkan Âşık Paşa da bu duruma sitem ederek bizlere nasıl anlatıyor.
“Türk diline kimse bakmaz idi,
Türklere hergiz gönül akmaz idi.
Türk dahi bilmez idi bu dilleri,
İnce yolu ol ulu menzilleri.”
İşte Âşık Paşa bu kültür sömürüsüne ve bu vurdumduymazlığa böyle isyan ediyor, yaşadığı çağda dilimizin durumunu anlatırken gelecek içinde kaygılarını dile getiriyor. Her dil kendi edebiyatını yaratır. Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Âşık Paşa, Hacı Bektaş-ı Veli, Süleyman Türkmani, Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal ve daha niceleri halkın arasında halk diliyle yani Türkçe yazıp Türkçe konuşmuşlardır. Şimdi bunların eserlerinin edebi değeri yoktur diyebilir miyiz, dememiz elbette ki mümkün değildir.
Genellikle Türk Devletleri içinde yaşamış fakat Türk olmayan çok önemli mevkilere getirilen devlet adamı ve yazar/çizer takımı Türkçeyi unutturmak için ellerinden geleni yapmışlardır. Bu konuda çokta başarılı olmuşlardır. Hele hele İran yüzyıllar öncesine dayanan Türk düşmanlığını dillerini unutturarak emellerine kavuşmanın hesabını yapagelmiştir. Ta Milattan önce 7. Yüzyılda baş edemediği yiğit Türk Hakanı Alper Tunga’yı sofrasına çağırıp tuzak kurup kahpece öldürtmüştür. Selçuklular zamanında bunu kültür sömürüsü ile yapmaya başlamış dil birliğimizi bozmayı başarmıştır. Şu anda bile onun etkisinden kurtulamamışız. Türkçe yerine Farsça sözcük kullanmayı bir bilgiçlik olarak kabul etmişiz. Üstelik bu sadece Türkiye’deki Türklerde değil bazı Türk Devletleri içinde geçerlidir.
Şimdi Karamanoğlu Mehmet Bey’e, Âşık Paşa’ya ve Türkçe için çırpınan diğer yüreklere ne kadar teşekkür etsek az olduğunu anlıyoruz.
Sadece Farsça mı?
Hayır.
Fransızca, İngilizce ve Arapça çeşitli baskı unsurlarıyla dalgalanan Ses Bayrağımız Türkçemizi hedef almışlardır. Gelecek yazılarımızda onları da değerlendirmeye çalışacağız.
Yazımıza şiirimde bir dörtlük ile başladık bir dörtlüğümüzle bitirelim.
Âşık Paşa ile gelip tanışan.
Diz çöküp önüne bilgi danışan,
Türkçeyi severek, Türkçe konuşan
Selam olsun size, sefa geldiniz.
Sağlıklı günler diliyorum.
VEYSEL TURGUT
Dayı, dilimize sahip çıkmayı, gayet güzel anlatmışsın.Yolun açık olsun başkanım…