– Yıllar sonra hayatın bir gerçeği ile tekrar yüzleştim. Bundan sonra düşmemek korkusuyla yaşamak değil sonra nasıl kalkacağımı bilmem gerçeğini anlamam daha önemliymiş.
– Yaşadığımız hayat bize her zaman güzel şeyler sunmuyor, bu hayatın içerisinde kazanımlar, kayıplar, zaferler ve mağlubiyetler her zaman yüz yüze kaldığımız gerçeklerdir. Bu gerçekler bize hayata dair tecrübeler kazandırır ve bu tecrübeler ışığında yeniden doğmuş gibi kalkmak ve yeniden başlamak çok önemlidir.
– Yeniden kalkarken bizlerde olması gereken en önemli şey ısrar etmek, direnmek bir diğer deyişle sebat etmektir. İnsan bir hedefe kilitlendiğinde yaşadığı başarısızlık onu bu yoldan geri çevirmemelidir. Hedefe giderken yapılan yanlışları fark etmek, onları iyi tahlil etmek ve derinlemesine inceleyerek bir daha bunları tekrar etmemek alınacak en iyi derstir. Burada güdülenme yani bir hedefe tamamen odaklanma inanarak yaptığımız şeyin doğru olduğuna kalben inanmaktan geçer. Bundan dolayıdır ki her zorluğa rağmen hedeften vazgeçmemek duygusu aslında bu inancın görünen şeklidir. Düşüp kalktıktan sonra bizi yeniden teşvik eden işte bu güçtür.
“Yeniden cemre gibi düşmek toprağa
Yeniden haram etmek gece gündüz uykuyu…
Yunus Emre gibi atsız pusatsız
Yeniden fethetmek Anadolu’yu” (Y.B. Bakiler).
dizeleri önce şahsımıza sonra da Türk Milletine nasıl yeniden kalkacağımızın ip uçlarını vermiyor mu?
– Baharı getiren cemre olmak önce havaya, sonra suya ve en son toprağa can katmaktır. Bu üç faz gerçekleştikten sonra tüm evren yeniden dirilir. Bu süreç kendiliğinden olan bir şey asla değildir. Havadaki moleküler etkileşimin suya, buradaki etkileşimin ise toprağa nüfuz etmesi ve son halini alması gerekir. Yeniden bir diriliş için evrenin var olan genetik kodları uykuyu kendine haram kılacak şekilde durmaksızın çalışır. Bu gerçeğin farkında olan hangi kul bir cemre gibi toprağa düşmek istemez ki? Bu diriliş hamlesi için çağın en son teknolojik silahlarına ihtiyaçta yoktur aslında.
Bizim buradaki motivasyonumuz;
“Ben gelmedim dava için, benim işim sevi için
Dost’un evi gönüllerdir, gönüller yapmağa geldim” (Yunus Emre)
dizelerinde ortaya çıkmaktadır.
– Önce Anadolu ve sonra yeryüzü yeniden fethedilecekse bizim Yunus’un söylediği gibi bu mevzu atsız ve pusatsız gerçekleştirilmelidir. Keskin kılıçlarla birçok savaşları kazanabilir hakimiyeti ve adaleti sağladığınızı zannedip kısa süreli sevinçlere de sahip olabilirsiniz. Oysa önemli olan tahta kılıç erlerinin yaptığı gibi gönüllere girme savaşını kazanmaktır. Okuyucularımıza hemen “tahta kılıç’tan neyi kast ettiğimizi anlatalım ki hadise iyi bellensin. Pir-i Türkistan Ahmet Yesevi’den; Abdâl Murad, Sarı Saltuk, Gül Baba, Abdâl Mehmed gibi gönül erlerinin taşıdıkları ve yaşattıkları bu tahta kılıç ecdadımız tarafından gönülleri feth etmenin temsili olarak kullanılmıştır. Türk askerinin henüz Anadolu’ya gelmeden önce tahta kılıç sahiplerinin halkın gönlünü fethettiğini bilmeyen yoktur.
– Özetle evrendeki hayat döngüsü zıt görülen hareketlerden ibarettir. Dünyayı aydınlatan güneş gece olduğunda bir müddet bu fonksiyonunu aya ve yıldıza verir aynı bahar ayının hayat dolu periyodunu kış mevsimine devretmesi gibi. Hiçbir otorite baki değildir, yüzyıllarca hüküm süren devletlerin de bir sonu olacaktır. Biliriz ki bitiş, düşüş ve kaybediş insanoğlunun ve onun kurumlarının tabi olduğu bir kanundur ve her şeyin bir sonu vardır.
– Hiçbir şeyin mükemmel olmadığı bu hayatta bizim görevimiz bu iniş ve çıkışların tabi olduğu şuuruyla her daim ona dayanarak ayağa kalkmasını bilmektir. Çünkü Allah’ın bize bahşettiği bu hayat her şartta çok önemli ve kıymetlidir.
Ergin Kariptaş
Değerli Hocam yazınızı zevkle ve ibret alarak okudum. Bu Yüce Millet tarih boyunca birçok kez düşmüş ama her defasında yeniden kalkmasını bilmiştir. Çok teşekkür ediyorum. Emeğiniz var olsun.