RAMAZANDAN SONRA BAYRAM…
Önce genel çerçevede ülkemizin durumu hüzün, sonra bayram diyeceğim..
Bugün arife yarın Bayram…
Sokaklarda tatlı bir telaş olması gerekirken, insanlar geçim derdinde.
Ne yesek, ne alsak, bayram tatiline gidebilir miyiz yoksa sadece evde mi otursak?
Bunlar şu an yaşamaya tutunmaya çalışan vatandaşların kafasını meşgul eden sorular…
Bu yüzden milyonlarca emekli ve asgari ücretli için bayram artık sadece takvimde bir tarih!
Hükümet emeklilere bayram ikramiyesi olarak 4 bin lira vereceğini açıkladı ve bir kısım emekliler sevindiler!.
Kiralar almış başını gidiyor, gıda fiyatları her gün yeni bir rekor kırıyor.
Çarşıda, pazarda etiketlere bakan vatandaş bayram alışverişi yapmayı bırakın, temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanıyor.
Elektrik, su, doğal gaz faturalarından bahsetmiyorum bile…
Kağıt üzerinde bir destek gibi görünüyor ama sormak istiyorum sizlere:
“Hal böyleyken müjde diye açıklanan bu parayla emekli hangi ihtiyacını karşılayabilir, emekli nasıl rahat nefes alabilir?”
Tabii ki destek olmak önemli…
Kimse ‘Bu para tamamen gereksiz’ demiyor zaten.
Ama ortada bir gerçek var!
Vatandaşın alım gücü eriyor, enflasyon her geçen gün cüzdanları zorlayıp sofraları küçültüyor!
Bayramda verilen tek seferlik ikramiyeler kalıcı bir çözüm değil.
Önemli olan sadece bayramda değil –ki 4 bin TL’lik ikramiye birkaç günü kurtarmaya bile yetmiyor- yılın her günü rahat nefes aldıracak bir ekonomi düzeni kurmak.
Bu noktada 4 bin TL ikramiyeyi verenler kendilerine şu soruyu sorsun:
“Ben 4 bin TL ikramiyeyle bayramı bayram gibi yaşayabilir miydim?
Bu parayla birkaç gün idare edebilir miydim?”
Eğer bu sorunun cevabı olumsuzsa, o zaman çözüm sadece rakam artırmak değil; alım gücünü gerçekten iyileştirmek olmalıdır.
Hükümet vatandaşın gerçek problemlerine kulak verip bunlara çözüm üretilmeli…
Ama ne yazık ki bugün yetkililer halkın sesine kulaklarını tıkamış gibi görünüyor.
Bayram paylaşmanın, dayanışmanın ve mutluluğun yaşandığı zaman dilimleri olmalı…
Çünkü emekli ve asgari ücretli milyonlarca vatandaşımız çok daha iyisini hak ediyor!
Umuyorum ki önümüzdeki bayramlarda insanlar ‘Bu para yetecek mi?’ sorusunu değil, bayramın gerçek anlamını konuşabilir hale gelir.
Ve;
Bir Ramazan ayını daha geride bıraktık ve bayramın heyecanı yaşıyoruz..
Ancak geçmişte günler öncesinden hazırlıkların yapıldığı, büyük bir coşkuyla karşılanan bayramlar, günümüzde eski ruhunu kaybetmiş gibi görünüyor.
Bayramların tatil gününe dönüşmesiyle birlikte, aile ziyaretleri ve geleneksel kutlamalar da azalmaya başladı.
Özellikle genç kuşaklar için bayram, artık eskisi gibi bir anlam taşımıyor.
Bunun en büyük nedenlerinden biri de ekonomik sıkıntılar.
Her geçen yıl artan hayat pahalılığı, vatandaşın bayram hazırlıklarını bile zorlaştırıyor.
Eskiden alışveriş merkezleri ve çarşılar bayram öncesinde dolup
taşarken, bugün birçok insan temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanıyor.
Otobüs terminallerindeki hareketlilik azalmış, memlekete dönüşler ise ekonomik sıkıntılar yüzünden hayal olmuş durumda.
Bayram alışverişi yapmak, yeni kıyafet almak ya da sevdiklerine
küçük de olsa hediyeler almak bile lüks hâline gelmiş durumda.
Ekonomik kriz, sadece günlük yaşamı değil, bayramın ruhunu da etkiliyor.
Bununla birlikte, bayramın en önemli yönlerinden biri olan dayanışma duygusu da giderek zayıflıyor.
Eskiden mahalle kültürü içinde komşular birbirine bayram ziyaretine gider, büyükler ziyaret edilir, çocuklar harçlıklarını alıp sokakları neşelendirirdi.
Şimdi ise bireyselleşen yaşam tarzı ve ekonomik koşullar,
insanları birbirinden daha da uzaklaştırıyor.
Bayram mesajları bile artık yüz yüze değil, dijital ortamda birkaç kelimelik kısa mesajlarla geçiştiriliyor.
Ekonomik sıkıntılar, artan işsizlik oranları, hayat pahalılığı ve geçim derdi, insanların bayramı kutlarken içlerinde bir eksiklik hissi yaratıyor.
Geçen yıl bayramda daha fazla umut vardı.
Sadece geleneksel “mutlu bayramlar” dilekleri değil, aynı zamanda
“daha iyi olacağına dair umut” da giderek siliniyor.
İnsanlar, Ramazan boyunca iftar sofralarında bir araya gelip
dua etseler de, bu dua bazen sadece geçici bir umut yaratıyor.
Sonra, bayramın ilk gününde, faturasını ödeyemeyen, borçlarını
biriktiren ya da çocuklarına bayram harçlığı veremeyen bir anne-babalar var.
Bayram, evet bir kutlama olabilir ama içinde kırık dökük kalplerle geçen bir kutlama…
Birçok insan bu bayramda, sevdiklerinin yanına gidebilmek için ekonomik olarak zorlanıyor.
Uzak şehirlerdeki akrabalarını ziyaret etmek, bayram harçlığı
göndermek, sevdiklerine hediyeler almak, tüm bunlar gitgide zorlaşıyor.
Bayramın kendisi bile, sadece “gösteriş” haline gelmişken, pek çok kişi bir yanda bayramı kutlayamadan yalnızca hayatta kalmak için mücadele ediyor.
Fakat bu durum sadece ekonomik sıkıntılardan ibaret değil.
İnsanlar arasındaki sosyal kopukluklar, belirsizlikler ve mutsuzluk, bayramları da sarmış durumda.
Bayram, bir araya gelme zamanıdır denir; ama bu yıl bir çoğumuzun gerçekte “bir araya gelme” isteği bile kalmadı.
Çünkü bazılarımız bayramı kutlamak istese de, temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek gücü kendinde bulamıyor.
Evet, Ramazan Bayramı’nın ruhu, hoşgörü ve paylaşım üzerinedir.
Ancak bu yıl, daha fazla gözyaşı, daha fazla hüzün ve daha fazla kayıp var.
Bu bayram, sadece tatlılar ve hediyelerle değil; aynı zamanda gerçekleri kabul etmekle geçiyor.
Yine de;
Ramazan ayının bitimi, bayrama kavuşmanın mutluluğunu güzel ülkemin her insanıyla, hep birlikte barış ve huzur içerisinde, bir bayram geçirmemiz dileğiyle..
Bayramlar gelince birkaç günlüğüne başta yönetenlerin dillerinden düşmeyecek kelimeler;
“İyilik, güzellik, doğruluk, mutluluk, huzur, sağlık, sıhhat, barış, hak, adalet, hukuk…”
Bu kelimeler, aslında özlemlerimizi, umutlarımızı, beklentilerimizi yansıtıyor.
Yansıtıyor yansıtmasına da bayram bitince toplum olarak eski bildik, makina ayarlarımıza dönüyoruz.
Özlem ve umutlarımızı bir daha ki bayrama bırakıyoruz.
Bayram mesajlarını bir türlü hayata geçiremiyoruz.
Güzelim bayram mesajlarını laf olsun diye söyler olduk.
Bu mesajları ne derecede hayata geçirmişiz dönüp baktık mı?
Laftan öte ne yapılmış?
Yalan dolan…
Üç dört günlük bayram günlerinde dile getirilen o güzel sözler sayesinde yaşama bağlılığımız devam ediyor.
Yoksa saray, sırça köşklerden vb doğru verilen bayram mesajları ise hiç kabul görmez.
Ya değilse bu güzellikler için mücadele etmeye değmez mi?
Kötülüğün karşısına iyilikle, çirkinliğin karşısına güzellikle, yanlışlığın karşısına doğrulukla çıkıldığında mesajlar yerine ulaşır.
Kitabımız Kur’an’ı Kerim’ de temel kavramlarından olan “amel-i salihat” deyiminin sözlük karşılığının “İyilik, güzellik, doğruluk için çalışmak” istenen mesajın ta kendisi değil mi?
Onun içindir ki, egemenlerin İslam’ı değil, ezilenlerin İslam’ını seçmeliyiz.
Kur’an-ın 30 suresi boyunca hiçbir putun ismi sayılmaz.
Kur’an putları yaratan sosyal sisteme karşı koymuştur.
Henüz ilk surelerinde sert biçimde mülkiyeti eleştirir.
Maun Suresinde ‘’Onların namazı lanetlidir’’.
Ezilenlere önderlik vaat eder. (Kasas Suresi)
Mal çoğaltma işini lanetler (Tekasür Suresi)
İhtiyaçtan fazla malın dağıtılmasını emreder. ‘’Bakara Suresi 229.’’
Sınıfları lanetler ve eşitliği emreder.’’Nahl Suresi 71.’
Sana neyi dağıtacaklarını sorarlar.
Deki; kazancınızdan ihtiyacınızı karşılayan kısmından artanın tamamını
( Bakara Suresi 219. )
Ve sana neyi infak (pay) edeceklerini de soruyorlar.
De ki: “Helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanını verin.”
İşte Allah, ayetleri size böyle açıklar ki, derin derin düşünebilesiniz.’’
Hazret-i Ömer, Şam’a giderken deveye binme sırası kölesine geldiğinde, şehrin kapısına varmış olmalarına rağmen deveye ısrarla kölesini bindirmiş ve kendisi yaya, kölesi ise devenin üzerinde olduğu hâlde Şam’a girmişti.
İşte bu da, kâbına varılmaz bir infaktır.( paylaşmaktır)
Dağlara buğdayları serpin;
Müslüman bir ülkede ‘’ kuşlar aç kaldı ‘’ demesinler.
Hz. Ömer’in bu sözünden gözümüzün yaşarmaması mümkün mü?
Günümüz abdestli kapitalistleri S. Arabistan ve BAE ülkelerine bir tane Müslüman mülteciyi almadıkları gibi ABD Başkanı Trump’ın kızının vakfına 100 milyon dolar bağış yaptılar.
S.Arabistan Kralı Selman ABD ile 280 milyar dolarlık antlaşma yapıp, 110 milyar dolarlık silah satın aldı.
Hele hele çoğu Müslümanın açlıktan öldüğü bir dünyada!…
Bu şerefsizleri Allah ıslah etsin, demeye bile dilim varmıyor.
Halife Ömer’in kimler tarafından neden öldürüldüğü şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Gelelim Günümüze,
Açlıktan ve şişmanlıktan insanların öldüğü garip ve adaletsiz bir dünyada yaşıyoruz.
Hem de tüm ekonomik ve teknolojik gelişmeye rağmen 2010 yılına ait araştırmada 3 milyonu aşkın kişi şişmanlığın yol açtığı hastalıklardan öldü.
Aynı yıl açlıktan ölenler ise 1 milyonun üzerindeydi.
Yarabbi ne tuhaf bir olay !
Fazla yedikleri için ölenler açlıktan ölenlerin 3 katı idi.
Şişmanlıktan kaynaklanan hastalıklardan ölenlerin bir kısmı yiyeceklerini paylaşabilselerdi, her iki taraftan da kimse ölmeyecekti.
“Haksızlığın karşısında susan dilsiz şeytandır.”
Hz. Muhammed (sav)
En üzücü yanı ise tüm bunlara sebep olan vahşi kapitalizmin değirmenine su taşıyan Müslümanlar!…
Hem Allah’a, hem paraya tapılmaz.
Bir kişinin iki Rabbi olmaz.!
İhtiyaç fazlası malını paylaşmayanlar, dini imanı para olanlardır.
Kısacası ne herkesten daha fakir, ne herkesten daha zengin bir yaşam olmalı tıpkı Kureyş halkı gibi…
Günümüz abdestli kapitalistleri Kur’an-ı mızrak ucunda taşıyıp, yat, kat ve mülk sayısını artırmakla meşguller.
İslam dininde ‘’havaic-i asliye’’ denilen aslı ihtiyaçlar dışında mal edinme ‘’haramdır’…’
Güzel ülkemin her insanıyla, birlikte barış ve huzur içerisinde; bir bayram geçirmemiz dileğimle, vefat edenlere rahmet yaşayanlara hayırlı ömürler.
Ramazan bayramımız kutlu olsun. Vesselam..
Hoşça kalın dostça kalın, sağlıklı kalın…
Ramazan Yazar
Emekli Teknik Öğretmen