Bu iki deyim birbirine kenetlenmiş vaziyette..
Öyle ki biri olmazsa diğeri de olmaz!
Gençlik yıllarımda karışık bir ortamda okudum..
Karışık dersem sağ ve solun etken olduğu yıllarda..
Yüksek Teknik Öğretmen Okulunda okurken aynı zamanda bazı dönemlerde bir fabrikada çalışıyordum..
Fabrika Balgat’ta Konya yolu üzerinde sahibi Denizli, Çandaş İmalat Sanayi diye bir yerdi..
Fabrikanın Ankara Kızılay’da Karamürsel
mağazalarının yanındaki iş yerinde büroları vardı..
Hem fabrikada tezgâhta imalat yapar, çoğu zamanda Kızılay’daki büroda tesisat resimlerini çizer sonra bunları mühendis kontrolü ve imzasından sonra, Ulustaki Ziraat
bankasındaki ilgili kişilere teslim ederdim..
Bu resimler teknik resimlerdi ziraat bankalarının şube ve lojmanlarının sıhhi tesisat resimleriydi..
Neyse hikâye uzun kısa keseyim, bu ara büroda İş sahibi Denizlili olunca ziyaretine Özay Gönlümde çok gelirdi ve onlara çok kahve yaptım..
O dönemler birkaç arkadaşlarla Akdere Çeşme durağı çevresinde kaldım, sonra Abidinpaşa cami yanında Hasan Abimin Sinan’la ve birkaç kişi kaldık,
Hıdırlık Tepe de Bingöllü arkadaşlarla kaldık, uzun dönem Siyasal Fakültesinin arkasında Cumhuriyet yurdunda kaldım, son dönemlerde İçaydınlık Aydınlık evler tarafında bir dairede okulu tamamladık..
Yani okulu bitirene kadar çok sıkıntılar yaşadık..
Hayatın ta da içinden geliyorum.
Akdere’de bir gecekonduda Muğlalı Ekrem E.. arkadaşla kalırken evin kapıları abartma değil 4 tahtadan ibaretti
Bazen yalnız kaldım..
80 öncesi gençlik hareketlerinin içinde bulundum.
Doğru bildiğim yolda gittim, çoğu sıkıntılarla okulu bitirdim..
Sonunda öğretmen olarak mesleğe başladım,
Öğrencilerimi demokrat, dürüş, vatanına, milletine yararlı yurtsever bireyler olarak yetiştirmeye çalıştım.
Öğretmen olarak haksızlık karşısında durdum, hırsızlara dur derken sürgün yedim o
dönemlerde birileri siyasetin bir ucundan tutarak hırsızlık yapıyorlardı yaptırmadım, o dönem birileri siyasi olarak bana yüklendiler hırsıza sahip çıktılar, benim derdim o dönemde Kamandı ama hırsızın etrafındaki Kamanlı yalakalar yüzünden 2 yıl Sivas Kangalda, 2 yıl
Elmadağ’da ve nihayet Kırşehir ve Kamanda mesleğimi tamamladım..
Nihayet böyle yüce bir mesleğin mensubu olmanın bahtiyarlığı içinde 40 yılımı tamamlayıp emekli oldum.
Bu ara Avrupa Projelerinde iki defa Almanya’ya bir defa Letonya’ya öğrenciler götürdüm..
Avrupa’da gittiğim yerleri onlarla bizleri mukayese ettim…
Ve diyorum ki, her açıdan dağlar var aramızda onların lehine.
Fiziki mekânlardan tutun, işin teknolojik boyutuna, eğitime bakış ve seyirden öğretmene duyulan güven ve maddi desteğe kadar.
Baktım ki Türkiye’de her şey siyasete endeksli.
Diploma, liyakat, karakter hak getire.
Ticaret, bürokrasi tayin, terfi hep siyasetle yürüyor.
Yoksa arkanda bir dayın, ya da siyasi gücün yandın..
Haksızlık, hukuksuzluk, soygun talan diz boyuydu.
Biz de siyasilerden darbe yedik , son dönem Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi Kamanda da okul müdür ve müdür yardımcılıkları elimizden alındı…
Siyasetin acımasızlıklarına ve pisliklerine şahitlik ettik.
Sonunda anladık ki balık baştan kokmaya başlıyor ve kuyruğa doğru kayıyor.
Siyaset baronları kesiyor, biçiyor ve o elbiseyi beğenmeseniz de size giydiriyor.
Siyasi Partiler ve Seçim yasaları ile minareyi kılıfına uyduruyor.
Yandaşlık, yalakalık, ahbap çavuş ilişkileriyle devletin malı deniz, yemeyen keriz anlayışı hükmünü sürdürüyor.
Peki, böyle gelmiş, böyle gitmeli mi?
Tabii ki hayır böyle gelmiş böyle gitmemeli.
Ama kimlerle, nasıl gitmeyecek böyle?
Bir defa paranın siyasetteki gücü devre dışı bırakılacak.
Ben dürüstüm, ben adilim, ben aydınım, ben koyun değilim
diyenler aklına, ruhuna uyanlar dik duracaklar..
Meydanlar çakallara ve siyaset cambazlarına bırakılmayacak.
Namuslular da namussuzlar kadar cesur olacak. . Vesselam…
Hoşça kalın dostça kalın, sağlıklı kalın…