AĞALARIN FEODALLARIN ELBİRLİĞİYLE YIKTIKLARI GELECEĞİMİZ! -1-
(BİR BAŞKALDIRI DESTANI KÖY ENSTİTÜLERİ 17 NİSAN 1940)
“İki orduya ihtiyaç vardır.
Biri ülkeyi koruyan silahlı ordu,
diğeri milleti eğitecek ilim irfan ordusu.”
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Kurtuluş savaşı bitmiş, Ülkemizin gelişmesi için yeni hamlelere ihtiyaç var Atatürk hedef göstermiş, sanayileşme, çiftçilik ve tarım, fabrikalar kısa zamanda çok büyük atılımlar yapılmış, gelişim için ülke şu veya bu şekilde ilerliyor.
Bilhassa tarım ürünlerinde dışarı mal satan ilk on ülkesinden biriyken zamanımızda
samanı dahi Bulgaristan’dan, çiçek yağını Ukrayna ve Rusya’dan alır olduk..vs..
Atatürk’ün hedefinden ‘’ İlim İrfan Ordusun..’’ temelleri atıldı ama.
‘’dahilî ve haricî bedhahlar..’’ nasıl darbe vurmuşlar gelişmeye görelim..
Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Türkiye Cumhuriyeti’ nin kurucuları,
eğitim konusunda yoğun çaba harcadı.
Bu yoğun çabanın önemli deneyimlerinden birisi de “Köy Enstitüleri”ydi.
Köy Enstitüleri, yapılan devrimlerin ve yeni atılımların köylere girmesini sağlamayı,
buralarda yaşayanların yeni devletin kimliğine bağlılıklarını artmayı, ulus bilincini geliştirmeyi ve köy toplumunu ‘içten canlandıracak’ insanlar yetiştirmeyi amaçlıyordu.
Başlangıcını Saffet Arıkan’ın (Milli Eğitim Bakanı) yaptığı Köy Enstitüleri’nin kurulmasında emeği geçenler arasında özellikle, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel
ile İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un isimleri neredeyse bu kurumlarla bütünleşmiş ve birlikte anılır olmuştu.
Çıkarılan 17 Nisan 1940 tarih ve 3803 sayılı yasaya dayanılarak, 1948 yılına kadar 21 bölgede 21 Köy Enstitüsü kuruldu.
Ankara Hasanoğlan’da “Köy Üniversitesi”nin çekirdeğini oluşturacak Yüksek Köy Enstitüsü açıldı.
Askerliğini çavuş ve onbaşı olarak yapmış başarılı köy gençleri, kısa süreli kurslardan geçirildi ve ‘eğitmen’ olarak köy okullarına gönderildi.
Babamın asker arkadaşı ve aile dostu Yukarı Çiftlik Köyünden Saban Şahin de eğitmenlerden birisiymiş…
Köylülerin çoğunluğu gibi şapka takan bu çalışkan amcamızın nezdinde, eğitmenlerin
köylerde okuma yazmanın yaygınlaştırılması konusunda büyük rol oynadıklarına öğrendim…
Eğitmenler 7, 8, 9 yaşlarındaki köy çocuklarını köy ilkokullarında 3 yıl okutarak
diploma vermişler..
Bu diplomayı alan köy çocukları bölge okullarında da 4 ve 5. sınıflara devam
ederek ilkokul mezunu olmuşlar.
İlkokulu bitirmiş başarılı kız ve erkek çocukları, Köy Enstitüleri’nde 5 yıllık
eğitim verilerek köylere öğretmen ve sağlık memuru olarak gönderilmiş…
Köy Enstitüleri Ne Zaman Kuruldu?
Bir başkaldırı destanı diyorum, çünkü 1940 lı yıllarını düşününüz..
Kurtuluş savaşını vermişiz, bu ara Osmanlı İmparatorluğu parçalanmış, elimizde bir Anadolu kalmış, ama nasıl kalmış bi zahmet Atatürk ve Türk düşmanları da onu okusunlar ki bu durumlara hangi zorluklardan geldik
öğrensinler boşa küfretmesinler..
Bakın yazacağım konu bir devirde gelişmemize büyük katkı sağlayacak eğitim sistemimize ve geleceğimize nasıl darbe vurmuşlar iç ve dış güçler..
Dışarıdan ABD si Avrupası, içerden toprak ağaları vb.leri..
Cumhuriyeti kuran çağdaş aydın kadrolar eğitimin öncelikle köylerden başlaması gerektiğini belirleyerek, eğitimi köylere indirgemeyi benimsemişlerdir.
En büyük eserleri ise Köy Enstitüleri’nin kuruluşu idi.
Çok değişik ve çarpıcı bir girişim olan Köy Enstitüleri hareketi belki de dünyaya örnek bir projedir.
Ne yazık ki halen önemi yeterince anlaşılamadı.
Köy Enstitüleri’nin başlıca amacı kırsal alanı kalkındırmak, köylüyü eğitmek ve eğitmenlerle köylüyü üretici duruma getirmekti.
Çünkü Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda ülkemizde okuryazar oranı neredeyse yok denecek kadar düşüktür.
Özellikle kadınlarda ve köylerde durum daha da kötüdür.
Bu tablo karşısında Atatürk ve arkadaşları yeni rejimin ruhunu ve düşüncesini köye de ulaştıracak bir eğitsel devrim hareketini başlatırlar.
Gerçek anlamda devrimci bir hareket olan Köy Enstitüleri hareketi yalnızca köyün maddi kalkınmasını değil, aynı zamanda ve daha önemli olarak köy insanını bilinçlendirmeyi, onu hiçbir kuvvetin istismar edemeyeceği modern
bir kırsal yaşam biçimine kavuşturmayı amaçlar.
17 Nisan 1940’da “Köy Enstitüleri” kurulmaya başlanır.
Köy Enstitülerinin Kurulmasında Amaç Neydi?
Köy Enstitüleri’nde yaşam, dönemin öğretmen ve öğrencilerinin anlatımı ile
tam “birliktelik, katılım, yetki” ve “sorumluluk” eksenlerine oturtulmuştur.
Enstitülerde kararlar yönetici-öğretici- öğrenci üçlüsünün katkı ve onayıyla alınır.
Okul yöneticileri ile öğrenciler her konuyu tartışabilirler.
Enstitüleri’nin kuruluşunda Atatürk politikası uygulanır, tarıma elverişli arazilerin seçilmesine özellikle özen gösterilir.
Eğitim anlayışı açısından Köy Enstitüleri’yle diğer okullar arasında çok önemli nitelik farkı bulunmaktadır.
Köy Enstitüleri’ne eğitim anlamında yüklenen sorumluluk ağır ve anlamlıdır.
Köy Enstitüleri’ndeki anlayış o dönemde “Eğitim, Üretim içindedir” şiarıdır.
Hep beraber ülkeyi kalkındırmak için üretmek ve hayata birlikte bakmaktır.
Cumhuriyeti kuran genç kadro, büyük çoğunluğu köylü olan ve aynı oranda okuma yazma bilmeyen toplumu kısa yoldan okuryazar yapmak istiyordu.
Bu proje aynı zamanda ülkemizin çağdaşlaşma ve modernleşme projesi idi.
Yine genç cumhuriyet kadrosu, demokrasiyi altın tepside sunmuştu ve yaşaması
için altının doldurulması gerektiğinin farkındaydı.
Onun için demokratik bir yapılanmanın zorunlu olduğunun farkındaydılar.
Bunun başarılması için de çok yönlü yetişmiş, özgüveni gelişmiş, karşılaştığı
sorunu çözebilen yetenekli ve zeki köy çocukları ile işe başladılar.
Eğitim ve öğretim sorun çözmeye yönelikti.
Özellikle Türkiye gibi halen köy kökenli ve tarıma dayalı yapılarda modelin
öne mi çok sonradan daha iyi anlaşılmıştır.
Çünkü köy çocukları bu modelde hem eğitiliyor hem de geleceklerini hazırlıyorlardı.
Küçücük çocuk köyünden geldiği gibi üretimin içerisine giriyor, kendi okulunu
kendisi yapıyor,koyun güdüyor, müzik yapıyor, klasik eserler okuyor.
Kendisine koyun gütmesi söylenen çocuk artık sorumluluk almış olmakta ve kendi sorumluluğunu ve bilincini oluşturmak zorunda.
İsmet İnönü Hasanoğlan’da yol kenarında koyun güden çocukların azıklarında ekmek parçasının yanında klasikler görünce aradığını bulduğunu ve gelecekten umutlu olduğunu belirtir.
Duvar ören, tarım yapan, marangozluk, demircilik yapan, aynı zamanda dünya
Klasiklerini okuyan ve müzik yaparak ruhunu güzelleştiren mutlu insanları yetiştiriyordu.
Bilindiği gibi bu şekilde yetişen çocuklar kendilerine güveni olan, mutlu ve üretken insanlardır.
Ancak bugün özgüveni eksik, çok sayıda insanın mutlu olmadığı ve kimseye
güvenmediği bilinmektedir.
Karşısındakine güvenmeyen kendisine de güvenemez.
Kendine ve karşısındakine güvenmeyen de demokrat olamaz.
İşte Cumhuriyetin genç kuşağı üreten, paylaşan ve dönüştüren demokrat insanlar yetiştirerek ülkenin modernizasyonunu hedefliyorlardı.
Bu, onların ülkenin geleceğine ilişkin temel felsefeleri idi.
Köy Enstitüleri, Türkiye’de ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile açılan, Cumhuriyetin eğitim alanındaki en büyük hamlesidir.
Kurtuluş Savaşı sonrasında nüfus çok azalmıştı.
Vatandaşların sadece % 3-4’ünün okuma yazması vardı.
Halkın %80’i köylerde yaşıyordu.
Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet kurulduktan sonra ilk önem verilmesi
gereken konunun eğitim olduğunun farkındaydı ve bu yönde çalışmalara başlamıştı.
İlk önce askerliğini çavuş olarak yapmış erlerden köy öğretmeni yetiştirilip köylerine öğretmen olarak gönderilme projesi uygulandı.
Bu ‘eğitmenler projesi’ yeterli değildi.
Köy Enstitüleri projesi, tamamen Türkiye’ye özgü olan bu eğitim sistemini 28 Aralık 1938 tarihinde Milli Eğitim Bakanı olan Hasan Ali Yücel bizzat yönetmiştir.
Neredeyse tüm Anadolu’nun okulsuz ve öğretmensiz olduğu gerçeği göz önüne
alınarak, dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün himayesinde, Milli Eğitim Bakanı
Hasan Ali Yücel tarafından İsmail Hakkı Tonguç’un büyük çabaları ile kurulmuştur.
Programa göre, ilkokulu bitiren köy çocuklar sınavla Köy Enstitülerine alınır ve karma eğitim uygulanır.
Kız öğrencileri okula kazandırabilmek için – Bir kız öğrenciyi yanında getiren erkek öğrenci sınavsız olarak okula alınacaktır- gibi değişik yollar izlenmişti.
Enstitülerin üç ilkesi vardı.
a-Yıl boyu eğitim özelliği;
Üretici durumda olduklarından bir yıl okulda bulunmaları gerekiyordu.
b-Herkesi başarılı kılma özelliği;
3. Sınıftan sonra başarılı olamayanlar ya sağlıkçı ya ziraatçı ya da her hangi bir iş kolunda başarılı yapılarak belge veriliyordu.
c-Karma eğitim özelliği;
‘Eşit eğitim’ kız erkek öğrenciler birlikte eğitim görüyordular.
Öğretim tam yıl uygulanıyordu.
Yaz tatillerinde okul açıktı.
Öğrenciler nöbetleşe köylerine izine gönderiliyordu.
Dönüşte de mutlaka köyü ile ilgili bir rapor hazırlayıp sınıf öğretmenlerine vermek zorundaydılar.
Sabah 6 suları kalkış, sabah sporu, topluca halk oyunları, kahvaltı ve etütten sonra dersler başlıyordu.
Kahvaltıyı kendilerinden önce kalkıp fırında ekmek pişiren öğrenci arkadaşları hazırlıyordu.
Bu bakımdan Köy Enstitüleri ‘yaparak öğrenim’ konusunda dünyada benzeri
görülmemiş bir örnek oluşturmuş ve birçok akademik inceleme ve araştırmaya da
tez konusu olmuştur.
Gruplar halinde yaparak yaşayarak eğitim görülüyordu.
Dersler saat 17.00 veya 17.30 da sona eriyordu.
Akşam yemeğine kadar 1.30 saat okuma saati düzenleniyordu.
Sınıf düzeylerine göre ayrılan kitaplar ve klasikler sene başında listeler olarak Öğrencilere verilir her öğrenci yıllık en az 20 kitap okumak ve özetini çıkarmak zorundadır.
Nerede geçtiği kısa bir özeti.
Her özetin altında sınıf öğretmenlerinin ‘kontrol edilmiştir’ imzası ve tarihi atılıyordu.
Bu defterler daha sonra toplanarak, eğitim şefi tarafından kontrol ediliyormuş.
Yıl içinde en az bir enstrüman öğrenmek ve çalmak zorundaydı.
İstiklal marşını çalamayan ve yönetemeyen sınıfta kalıyordu.
Her cumartesi günleri hesaplaşma günleri, kısaca bütün hafta boyunca yapılan İşlerin eleştiri ve özeleştirisi yapılıyordu.
Bu sistem şu an Finlandiya eğitim sisteminde “akran koçluğu” olarak devam
etmekte uygulanmaktadır.
Sene başında okul yönetim ile birlikte, okulu yönetmek için öğrenci başkanlığı seçimleri yapılıyordu.
Çeşitli öğrenci grupları kurulup propagandalarını yaparlar, sandık konulur
bütün öğrenciler oy kullanarak, seçimlerini yaparlardı.
Demokrasi eğitimi daha 1. Sınıftan başlıyordu.
Toplam 5 yıl süren eğitimin yarısı;
‘Kültür Derslerine’,(Türkçe-Tarih-Coğrafya- Yurttaşlık- Matematik- Fizik-Kimya- Y. Dil- El yazısı- Resim iş- Beden Eğitimi- Milli Oyunlar- Müzik-Askerlik- Ev idaresi ve çocuk bakımı-
Öğretmenlik bilgisi- Zirai işletme).
Dörtte biri ‘Tarım Derslerine’ ve çalışmalarına,( Tarla-Bahçe- sanayi tarımı-
Zooteknik- Hayvancılık- Kümes hayvancılığı- Arıcılık- İpek böcekçiliği- Balıkçılık
Su ürünleri- Tarım sanatları.)
Dörtte biri de ‘Sanat ya da Teknik Derslere’ ve çalışmalara, (Dülgercilik- Demircilik- Yapıcılık- Köy ve el sanatları)na ayrılmıştır.
Yarım gün kültür, yarım gün ise tarım, teknik ve sanat derslerine ayrılırdı.
Okullarda zaman boşa harcanmıyordu. Cumartesi günleri, eleştiri ve özeleştiri
Yapıldıktan sonra pazar günü de çeşitli eğlenceli etkinlikler düzenleniyordu.
En önemli noktalardan birisi ise bu okullar kurulurken devlete yük olmamalarıydı.
İş görme olanakları yaratarak ” İş içinde iş aracılığı ile eğitme eylemi” metodu ve bizzat yaşantı yoluyla “yaparak yaşayarak” ile hazırlanmış ve kurulmuşlardı.
Üretim amaçlı iş ilkesi dünyada ilk kez Türkiye’de kurulan, varlığını dünyaya
duyuran Köy Enstitülerinde yapılmıştı.
Program sonucu o günler için istenen öğretmen tipi ve modeli ortaya çıkarılmıştı.
Okul binaları, öğretmenler, öğrenciler tarafından kendi tuğlalarını üreterek inşa edilmişti.
Birçok okul, kendi suyunu ve elektriğini çalışmaları ile sağlamışlardır.
Çorak olan, okul toprakları kirizma edilerek, işler hale getirilmişti.
Eğitimde en önemli faktör öğretmendi ve öğretmen yetiştirme şekli ile Köy Enstitüleri eşi bulunmaz bir sistemdi.
Bu okulda yetişen öğretmenler sadece öğretmen değildi.
Her konuda çok donanımlı olarak yetişiyorlardı.
Sadece akademik dersler almıyorlardı her alanda bilgi sahibi olmaları sağlanıyordu.
Sanat, spor, bilim, teknik, tarım, üretim vs. her alanda eğitim alıyorlardı.
Burada yetişen öğretmenler sadece öğrencileri değil köyleri aydınlatıyordu.
Köylülere hem örgün öğretim vermeleri, okuma-yazma ve temel bilgileri kazandırmaları
hem de modern ve ilmi tarım tekniklerini öğretmeleri gerekiyordu.
Hasan Ali Yücel ve İsmail Tonguç, uygulamalı tarım derslerini denetliyordu.
Köy Enstitüsü uygulaması Hasan Ali Yücel’in 1946’da Milli Eğitim Bakanlığından
ayrılmasına değin devam etmiştir.
Hasan Ali Yücel ‘den sonra Milli Eğitim Bakanı Olan Reşat Şemsettin Sirer zamanında Köy Öğretmen Okullarına dönüştürülmüştür.
Ve sonunda Köy Enstitüleri, Demokrat Parti döneminde 27 Ocak 1954’te kapatılmıştır.
Kapatıldığı 1954 yılına kadar Köy Enstitülerinde 1.308 kadın ve 15.943 erkek
toplam 17.251 köy öğretmeni yetişmiştir.
Köy Enstitülerinde eğitimin temel özellikleri beş duyuya yönelik, “yaparak- yaşayarak öğrenme” ye dayanıyordu.
Bu, imeceye ve üretime dayalı, kültür ve meslek dersleriyle birlikte, aralarında müzik, spor ve halk oyunlarının da bulunduğu özgün ve laik bir eğitim modeliydi…
Köy Enstitüsü mezunu öğretmen olarak Kaman ve çevresinde eğitimin temelinde
katkısı olan Öğretmenlerden aklımda kalanlardan bazıları, hatırlayamadıklarıma
ve hepsine Allahtan rahmet dilerim.
Ruhları şad mekanları cennet olsun..
Hasan yazar, Veli Yazar, Niyazi Durmuş, Bekir Sarıoğlu, Hasan Sarıoğlu, Bahri gök, Muzaffer erişti, Rıza Şahin, Eyüp şahin, Yusuf Kuşdemir
Haydar Özdemir, Mustafa kutlu, Ahmet gök, Hacı veli Güzelküçük
——————-_devam edecek—
Köy Enstitülerinde Sağlık Eğitimi başlığı ile. ….Vesselam..
Hoşça kalın, dostça kalın, sağlıklı kalın…
Ramazan Yazar
Emekli Teknik Öğretmen
Hasan Yazar abim öğretmenler gününde konuşma yaparken…
İkinci resim ben, Babam, babamın kardeşinin oğlu Veli Yazar