TÜRKİYE’ DE KİMLER KİMLERİN VE NELERİN PEŞİNDELER?
Tekrar son yaşananları bir süzgeçten geçirelim!
Bahçeli; iyi saatte olsunlar çıkışı yaptı ve ortaya terörsüz Türkiye
amacını açıkladı.
Düğün değil, bayram değilken, DEM sıralarına giderek onlara el uzatmıştı.
Terör örgütü PKK ile uzlaşma sürecini başlattı.
Öcalan gelsin, DEM PARTİ grup toplantısında konuşsun.
Umut hakkından da yararlansın! “önerisi yapmıştı.
PKK; 12. kongresinde bir karar aldı ve bu kararını, devlete
meydan okuyan bir anlatımla, bir bildiri olarak kamuoyuyla paylaştı.
Terörsüz Türkiye; yurttaşlarımızın tümünün onayladıkları, doğru bir amaçtır…
Ancak; bu amacın nasıl gerçekleştirileceği çok dikkatli planlanmalıdır.
Terörü sonlandırmanın iki yolu olduğunu söylüyorlar işin uzmanları.
1. Terörle savaşımı teröristlerle savaşıma indirgemeyen çok yönlü bir planla;
bir yandan dağdaki teröristler etkisizleştirilir, öte yandan yeni teröristlerin
dağa çıkmaları önlenir.
Terör örgütünün dış desteği kesilir.
Gücü tüketilen örgüt devletin gücü karşısında diz çöker.
Teslim olur Terör suçluları cezalandırılırlar.
2. Devlet; örgütün istemlerini kabul etme karışığında, silah bırakmasını ister.
„Ver; kurtul!“ anlayışıyla terör örgütünün isteklerini yerine getirir.
Doğru olan birinci yoldur.
Devlet; terör örgütü ile uzlaşmaz.
Devletle silahlı çatışmaya giren terör eylemlerinin durdurulması,
kural olarak, yenilen örgütten gelir.
Bu istek devletten gelirse, terör örgütü kendisini yenen taraf olarak görür,
devlete meydan okuyan bildiriyi yayına sokar ve bir adım geriye atmaz.
PKK 12. kongre sonrasında yayımladığı bildiri bu anlayışla yayınlanmıştır
ve doğal olarak da tüm yurttaşlarımızın tepkisine neden olmuştur.
Bu bildiriye yönetim zamanında, olması gereken yanıtı vermemiştir
ya da birtakım hesapları nedeniyle verememiştir.
Ülkeyi yönetenler; terör örgütünün dayatmalarına uygun olacak yasal ve
anayasal düzenlemeleri yapmaya ve teröristleri cezasız bırakmaya niyetlidir,
kamusal istence karşı, teslimiyetçi bir yaklaşımdadır.
Böyle anlaşılınca da; “Bunca şehidi neden verdik?,
Neden bunca gazimiz var?”,
“Bunca mali yüke neden katlandık?” soruları son derce haklı sorulardır.
Terör örgütü istediği yasal ve anayasal düzenlemeyi elde etmeyi başarırsa;
“Terörle bir yere varılamaz!” demenin de bir anlamı kalmayacaktır.
Cumhur ortaklığının amacı; bunu yaparken terörü bitiren koalisyon olarak
siyasal çıkar sağlamaktır.
Ancak; Cumhuriyet Tarihi‘mize doğru amaca yanlış yoldan
gittikleri için, teröre teslim olan koalisyon olarak yazılacaklardır.
Muhalefet partileri bu yanlışa ortak olurlarsa,
onlar da adlarını tarihe kötü harflerle yazdırırlar.
Düşüncemize göre; terör sorunun çözümünde izlenmesi
gereken yollar şunlardır:
Sorunu tanımlamak, çözümün nasıl olacağını saptamak,
saptanan çözüm yollarını açmak…
Yanlış tanı konulan sorun çözülemez.
Terör; çeşitli yönleri olan bir sorundur.
Terörün silahlı olmasının yanında; toplum bilimsel, ekonomik, ruhbilimsel,
yönetimsel, eğitimsel, uluslararası ilişkileri olan yönleri olduğu bilinen bir gerçektir.
Türkiye’nin terör sorununu; PKK’nin kurulduğu 1978 yılından sıraladığımız diğer,
47 yıldır çözememesinin temel nedeni, terörle savaşımı, teröristlerle savaşıma
indirgemesi, sorunun yukarıda sıraladığımız diğer yönlerini dikkate almamasıdır.
Etkisizleştirdiğiniz dağdaki teröristlerden daha çok terörist dağa çıktıkça
sorun çözülemez, yara kangrene dönüşür, kangren olan parçanızı da keserler…
Doğru olan; dağdakileri etkisizleştirirken yenilerinin
dağa çıkmasını engel olacak önlemlerin alınmasıdır.
Böyle bir plan izlenirse; terör örgütünün gücü, devletin gücü karşısında tükenir.
Terörle sonuç alamayacağını anlayan terörist kendiliğinden teslim olur.
Konu; yalnızca, PKK’nin silah bırakması değildir.
Irak’taki, Suriye’deki, Avrupa’daki uzantıları yaşadıkça terör tehdidi
sonlanmış sayılmaz.
Türkiye’nin yaşadığı terör sorunun baş destekçisi ABD-ABD’ye de
gerekli ya da zorunlu olan tavır, çok açık biçimde konulmalıdır.
Ülkemizdeki ABD üsleri kapatılarak, hava alanımızın kullanılması
engellenerek örneğin…
İktidarın terörü sonlandırma planı, ne yazıktır ki; başından eksiktir, yanlıştır.
Bu planda çatışmayı durdurma çağrısı örgütün değil, açıkça koalisyonunundur.
Terör örgütüyle masaya oturan koalisyon; terör örgütüne,
“Seni yenemedik, çatışmaları durdur.
Barışalım.
Karşılığında ne istersen verelim.
Benim siyasal çıkarım bunu gerektiriyor.
Terörü bitiren hükümet olmak istiyorum.” demiştir.
Bu planı doğru anlayan terör örgütü; kendisini yenen taraf olarak görmektedir.
Kongre sonrası yayınladığı bildiriyle de koalisyona,
dolayısıyla onun yönettiği devlete meydan okudu.
Bu meydan okuma, haklı olarak, yurtseverleri rahatsız etti.
Koalisyon; gereken, zorunlu karşılığı veremeyince, siyasal çıkar
uğruna terör örgütüne boyun eğince ortaya bu sonuç çıkmıştır.
Terör Örgütü, koalisyonun hesap ettiği gibi, teslim olsaydı, bildirisinde;
“Biz devlete karşı silahlı ayaklandık, emperyalistlerin oyununa geldik, pişmanız,
özür dileriz, silahlarımızı size teslim ediyoruz, örgütün tüm eylemlerine
son veriyoruz, suçumuzun cezasını çekmeye hazırız. “ açıklaması yapardı.
Var mı böyle bir açıklama o bildiride?
Yok!
Ama şu var:
“Biz devletin Kürtleri inkâr ve imha siyasetine karşı haklı bir silahlı savaşım
verdik ve kazandık.
Şimdi bunun siyasal ve hukuksal sonuçlarını istiyoruz.”
Bunu sineye çekti koalisyon.
Terörsüz Türkiye yurttaşlarımızın tümünün, gönülden istedikleri bir sonuçtur.
Ancak; bu sonucun nasıl elde edileceği, çözüm amacına nasıl,
hangi yöntem ve planla ulaşılacağı da önemlidir.
Terörün tüm boyutlarını kapsayan, silahlı güç yanında, tüm ulusal güç
öğelerinin kullanıldığı bir yöntem ve planla terör örgütünün gücü tüketilmeden ve
örgüt teslim olmaya zorlanmadan, “Silahlarınızı bırakın ne istiyorsanız verelim!”
diyerek; verip kurtulmayı umarsanız, umduğunuz dağlara kar yağar…
Yineleyelim!
Çatışmaya son verilmesi isteği, kural olarak, yenilen taraftan gelir.
Bu istemin devletten gelmesi terör örgütünün kendisini yenen taraf olarak
görmesene neden olur.
Çatışmayı durdurma çağrısı devletten değil, terör örgütünden gelmelidir.
Devlet; terör örgütüyle barış imzalamaz.
Barış; savaşan taraflar arasında imzalanır.
47 yıldır yaşananlar savaş değildir., terör örgütünün silahlı ayaklanmasıdır.
Ayaklanan teröristlerle; örneğin, Şeyh Sait’le, Seyit Rıza’yla, ASALA’yla barış
yapılmamış, ayaklanmalar bastırılmış ve suçlular hak ettikleri cezaya çarptırılmışlardır.
İktidar, PKK’nin istediği yasal ve anayasal düzenlemelerin yapması,
hükümetin, dolaylı olarak da devletin terör örgütü karşısında diz çökmesidir.
Bilmem anlatabildik mi?
DEM partinin komisyondaki ilk talepleri:
‘Terörsüz Türkiye’ dediler daha ilk günden Öcalan’a Umut hakkı istediler!
Evet, yanlış duymadınız. Daha komisyonun çayı soğumadan, terörist başının adı geçti!
Ne diyorlar biliyor musunuz? ‘Öcalan sürecin sağlıklı yürümesi için çaba gösteriyor!’
Belli ki bunun adı teröre meşruiyet masası!
Efendiler! Türk Milleti’nin masasında ne Öcalan olur, ne pazarlık!
Bakın ilk etaptaki istek ve taleplerine;
*Türk Milleti tanımı yerine Anayasada ırklar ayrı ayrı belirtilsin!
*Kürt ırkına özerklik verilsin!
*Ankara’dan “kürdistana” vali atanması sona ersin!
*Kürtlerin ayrı ordusu olsun!
*”Kürdistan’ın” ayrı içişleri ve dışişleri bakanlığı olsun!
DEM Partisi komisyonda neyi ilan etti biliyor musunuz?
Devlet içinde devlet kurduklarını!
Ülkenin ortasında Ankara’dan atanmış valiyi istemiyorlar artık,
kendi valilerini, kendi ordularını, kendi içişlerini, kendi dışişlerini istiyorlar!
Bu, siyasi taleplerin değil, bir isyan bildirgesinin ilanıdır!
Bu, Anayasa masasında toprak pazarlığı yapmaktır!
Bu, Meclis çatısı altında yeni bir SEVR anlaşması yazmaktır!
Diyorlar ki:
*Türk milleti tanımı kalksın!
– Kimliksiz, kimliksizliğe razı bir halk yaratmak istiyorlar.
*Irklar ayrı ayrı tanımlansın!
– Etnik devletçikler, federal parçalar, aşiret bölgeleri istiyorlar.
*Kürdistan’a vali atamayın!
– Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliğini tanımıyorlar.
*Kürt ordusu olsun!
– Teröristlerin meşrulaştırılmış silahlı gücünü
anayasal hale getirmek istiyorlar!
*Kürdistan’ın iç-dış işleri ayrı olsun!
– Açıkça devletten kopmak, kendi devletlerini kurmak istiyorlar!
Bu bir talep değil, tehdit ve meydan okumadır!
Bu bir müzakere değil, yeni bir bölünme planıdır!
Bu bir siyasi hamle değil, devletin kalbine saplanan hançerdir!
Komisyon değil, ihaneti “meşrulaştırma masası” dır bu!
Bugün bu talepler kabul edilirse, yarın Diyarbakır’da BM gözetiminde
referandum, ertesi gün Ankara’da “Kürdistan Büyükelçiliği” açılır!
Artık “demokrasi” bahanesiyle bölücülüğü kutsayanlara dur demeliyiz!
Artık “barış” palavralarıyla askerimizi, polisimizi hedefe koyanlara dur demeliyiz!
Artık “kardeşlik” deyip Türk milletini anayasasız, kimliksiz,
devletsiz bırakmak isteyenlere dur demeliyiz!
Bu topraklarda tek millet vardır: Atatürk’ün tarif ettiği, TÜRK MİLLETİ!
Bu vatanda tek devlet vardır: TÜRKİYE CUMHURİYETİ!
Bayrağımız birdir, ordumuz birdir, yasamız birdir, istikbalimiz birdir!
Ne özerklik, ne federasyon, ne ayrı ordu!
Bu millet üniter yapısını son neferine kadar savunacaktır!
Hiç kimse “Kürdistan” masalıyla bu topraklarda yeni bir uydu devlet kuramayacak!
TBMM’de, o masa etrafında bu talepleri not alan herkes; ihanete ortak olmuştur!
SON SÖZ MİLLETİNDİR!
Türk Milleti bu oyunu bozacaktır.
Sevr’i yırtıp atan ecdadın torunları, bugün aynı kararlılıkla ayağa kalkacaktır!
Ya İstiklal, ya İzmihlal!
Bana sorarsanız;
DEM, Kürt halkının temsilcisi değildir.
DEM, PKK terör örgütünün borazanıdır.
Türkiye’de Kürt sorunu yoktur; sorun yaratan ikiyüzlü siyasetçiler vardır..
Zaten bu sürecin gündeme getirilmesi, AKP nin ve MHP nin kan kaybetmeleri..
Erdoğan’ın normal bir seçimde kaybedip ANAP gibi siyasi tarihten silinme korkusu..
Bütün bunları göze alamadığı için otokrat bir rejim inşa etmeye çalışması, bunun da
Tek çıkar yol olarak görmesi, bu bakımdan Türk, Arap, Kürt ümmetçilik kavramıyla
Kitleleri bir araya getirip ömür boyu başkanlığı sağlama alması çabaları devam ediyor.
Tabi bu arada, kamuoyuna yansıtmadıkları aflarla, ömür boyu ceza almış binlerce
terörist sessizce ve sonunda davul, zurna ve halaylar eşliğinde serbest bırakıldılar.
Bir ara MHP GB Yrd. Fethi Yıldız’ın açıklaması sürece kurşun gibi değdi..
‘’Kırmızıçizgimiz: Anayasanın ilk dört maddesi, 42. ve 66. madde değişmeyecek’’ dedi..
İzleyip göreceğiz, ömür boyu başkanlığın karşılığı neler verilecek, göreceğiz!
Bakın; Amerikan strateji uzmanı Dr. PAUL HENZE
[29 Ağustos 1924 – 19 Mayıs 2011]
ASIL GÖREVİ HIRSIZLIK DEĞİL, ÜLKEYİ BÖLMEK!
CIA eski Türkiye şefi, Paul Bernard Henze 2006 yılında
Beyaz Saraya sunduğu Türkiye raporunda aynen şöyle diyor:
“Türkiye’nin bu şekliyle,
Amerikan politikalarının yanında olacağından emin olamayız…
Ülkeyi kuranlar denetim mekanizmasını çok sıkı tutmuşlar…
• Hükûmeti ikna ettiğimizde, Meclis;
• Meclisi ikna ettiğimizde, ordu;
• orduyu ikna ettiğimizde yargı karşımıza geçebiliyor…
Eğer Amerika’nın çıkarı Türkiye’de bir federalizm,
yani federal devlet kurulması ise, ana planımızda bu federasyonun
adı bile konulmuşsa (İstanbul başkentli yakın doğu federasyonu)…
Mutlaka ve öncelikle yargı, ordu, meclis ve hükûmeti tek elde
toplayan başkanlık rejimine Türkiye’de geçilmelidir.
Bir kişiyi ikna etmek,
birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olacaktır…“
Ekliyor:
“Eğer o bir kişi Amerikan çıkarlarına yardım etmek
konusunda tereddüt ederse, Libya ve Irak örneğini vererek…“
raporu şu cümleyle tamamlıyor:
“Bir kişi üzerine kurulmuş yapıyı yıkmak ABD için sorun olmaz…“
Velhasıl;
Tuz koktu tuz.
Bilmem haberiniz var mı?… Vesselam…
Hoşça kalın, Dostça kalın, Sağlıklı kalın
Ramazan Yazar
Emekli Teknik Öğretmen
