İstiklal Harbi ya da Milli Mücadele olarak da anılan
Kurtuluş Savaşı 105 yıl önce bugün başladı. 19 Mayıs 1919,
Cumhuriyet’in kurulmasıyla sonuçlanacak olan yaklaşık 4,5 yıllık
çok zorlu bir dönemin ilk günüydü. Atatürk bir söyleşide
Ben 19 Mayıs’ta doğdum” demiştir.
Bu bir destanın başlangıcıdır..
Bu bir küllerinden yeniden doğan ulusun şahlanışıdır..
Bu bir İstiklal mücadelesinin ilk harfleridir.
Bu bir diriliş günüdür..
Bu bir Türkün bütün dünyaya kafa tutma günüdür..
Bu bir biz bitti demeden bitmeyecek hikayenin ön sözüdür..
‘Ve tam bağımsızlık’ dik duruşu yansıtır.
Osmanlı İmparatorluğu ekonomik, siyasi ve
toplumsal açıdan yıkım aşamasındadır.
Emperyalist güçler kendi aralarında, yerli işbirlikçileri ile
paylaşım adı altında ülkeyi istila etme eylemine girişmişlerdi…
Düşman postalı, Anadolu’nun birçok yerine basmakla
kalmayıp, tüm değerlerimizi de ayakları altına almaktaydı.
Gazi Mustafa Kemal’in vizyonu ve önderliği sayesinde kirli
postalları ve emelleri, Anadolu’muzdan sonsuza dek kovulmuşlardır…
1919 yılında, kurtuluş amaçlı birçok senaryo zihinlerde yer almaktaydı.
Bunlar arasında mandacılık, ülkeyi yerel örgütlerle savunma ve
Gazi Mustafa Kemal’in zihnindeki parola ise ‘tam bağımsızlık’ şiarıdır.
Atatürk’ün sırdaşı ve en yakın arkadaşı Kılıç Ali, anılarında
o günleri şu şekilde dile getirmiştir;
Mustafa Kemal, Şişli’deki evinde yaptığı durum değerlendirmesini
şöyle özetliyordu:
Millet ve ordu padişahtan habersizdir.
Sadece geleneğe dayanan bir saygı besler.
Vatanı kurtarmaktan önce halifeyi kurtarmayı düşünür.
Öte yandan, kurtuluş çareleri arayanlar İngiltere, Fransa,
İtalya gibi galipleri gücendirmemeyi öngörüyorlar.
Bu şartlar içinde aydınlar da dâhil, herkesin aklına gelebilen
kurtuluş çareleri, İngiltere veya Amerika’nın ‘manda’ sını,
koruyuculuğunu kabul etmekten ibaretti.
Bunu isteyenler, Osmanlı İmparatorluğu’nu bütünüyle
kurtarmak davasında olanlardı.
Mustafa Kemal bu kararların hiçbirini beğenmiyordu;
Çünkü bunların dayandığı sebepler çürüktü, mantıksızdı.
Gerçekte Osmanlı Devleti tarihi ömrünü tamamlamıştı.
Suni olarak yaşatılamazdı.
Ciddi ve gerçek karar, ancak yepyeni bağımsız bir
Türk Devleti kurmak olabilirdi.
İşte, Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’da
karaya çıktığı andan itibaren gerçekleşmesine çalışacağı karar buydu.
Gerçek kurtuluşu isteyenlerin parolası,
“Ya istiklal, ya ölüm!” olacaktı.
Bu karar uygulandı.
Millet ve ordu, yüce komutanın kendisine gösterdiği hedefe
şan ve şerefle ulaştı…
“Allah’a sığındık, gidiyoruz”
Bazı yazarımız, Tarihimizi belgesel açıdan ele alıp, emperyalist
İngiltere’nin oyun planlarını ve 19 Mayıs ruhunu ne de güzel yazmışlar…;
Mustafa Kemal, İngiliz etkisi altındaki “güdümlü” başbakanlara,
genelkurmay başkanlarına, içişleri bakanlarına ve “hain” valilere
karşı Türk ulusunun namusu, onuru ve vatanı için mücadele eden
Kuvay-ı Milliye’ yi güçlendirip ne pahasına olursa olsun
korumaya çalışmıştır.
“1919 Yılı Mayısının 19. Günü Samsun’a çıktım..”
Nutuk, bu cümleyle başlar:
Atatürk, böylece Türk Bağımsızlık Savaşı’nın
19 Mayıs 1919’da başladığını vurgulamak istemiştir.
Yani 19 Mayıs 1919 bir semboldür;
Gelecek nesillere, emperyalizme karşı verilen ilk ulusal
Kurtuluş Savaşı’nı anımsatan bir sembol…
Yunan işgalinin arkasındaki İngiliz desteğinin ve İngiliz
Siyasetinin farkında olan Mustafa Kemal, Anadolu’ya geçtikten
sonra “tam bağımsızlık” parolasıyla bütün işgalcileri Anadolu’dan
söküp alacak bir “kurtuluş planını” uygulamaya koymuştur.
Dünyanın en büyük emperyalist ülkesi olan İngiltere ‘leş kargası’
kimliğiyle ve yerli işbirlikçileriyle beraber büyük bir plan tezgahlamaktadırlar.
İngiltere’ye sığınmaktan başka çare akla getirmeyip, şahsi çıkarlarını
düşünen halktan kopuk padişah ve yandaşları için sonun sonu gelmişti…
Tarihçi Turgut Özakman, o karanlık günleri şöyle özetlemektedir;
İngiltere Savaş Bakanı Lord Kitchener bir açıklama yapar:
“Türkiye’yi yok edinceye kadar savaşacağız!”
Damat Ferit, Amiral Calthorpe’a şöyle diyecektir:
“Padişahın ve benim yegâne ümidimiz, Allah’tan sonra İngiltere’dir.’’
Vahdettin, 30 Mart 1919’da, Damat Ferit aracılığıyla ‘kendi eli ile yazdığı
bir tasarıyı’ İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe’a ulaştıracaktır.
Özeti şudur;
“Osmanlı İmparatorluğu’nun 15 yıl müddetle İngiliz sömürgesi olması.”
Osmanlı hükümdarının kurtuluş reçetesi budur.
Vahdettin, İngiliz sömürgesi olabilmek ümidiyle her türlü yola başvurur.
Aklına onurlu, başı dik, bağımsız bir Türkiye gelmez.
İngiltere Başbakanı Lloyd George;
“Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasçısı, Yunanistan’dır.”
“Yunan ordusu, M. Kemal kuvvetlerini yenecektir.”
“… birkaç gün sonra, şu asi Mustafa Kemal ile birlikte Türkiye
sorunu da tarihe gömülecek.”
Tüm karamsarlıklara karşın bu kötü gidişatın bir çaresi de olmalıydı…
Güzel ülkemin “beka” sorunu tüm dengeleri bozmuştu.
Bir şeylerin yapılması gerekirdi.
Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi evlatlarından Prof. Dr. Afet İnan’ın
kaleminden, Mustafa Kemal’in yaptıkları;
15 Mayıs 1919 günüydü.
İstanbul’da Kız Kulesi açığında demirli bulunan ve hareketinden önce
muayene edilmek üzere işgal kuvvetleri tarafından tevkif olunan
Bandırma vapuruna motorla gelen birisi, kaptana, olanca süratiyle
hemen hareket emrini verdi: “Karadeniz’e !”
Bandırma vapurunda ki kahramanın ruhunda sınırsız vatan
sevgisi ve millet aşkı yanardağ gibiydi.
Denizleri bile kurutacak bir yanardağ!..
Deniz yol verdi ve kahramanı taşıyan Bandırma vapuru Samsun’a ulaştı.
Köhne Bandırma vapuru, fırtınalı bir gecede Karadeniz’in iri
Dalgalarıyla didişerek ilerliyordu.
Hiç şüphesiz böyle bir gemiyi Karadeniz’in kudurmuş dalgalarına
salıvermek bir cinayetti ve hiç şüphesiz bu cinayet bile bile işlenmişti.
19 Mayıs’ta, fırtına dinmediği halde zar zor karaya çıkan Mustafa Kemal’in
en ayırıcı niteliği, vatan ve millet meselelerinde maceradan kaçınmasıdır.
Her şeyi önceden gayet iyi düşünen, her yanıyla inceleyen, ondan
sonra kesin kararını verip mutlaka uygulayan bir insandı.
Mustafa Kemal, Samsun’a ayak bastığı zaman vaziyet ve
manzara-i umumiye son derece kötüydü.
Ülkeyi Birinci Dünya Savaşı’na sürükleyenler kaçmış, padişah
Anavatanı düşman işgaline açık bir alan sayarak ellerine teslim etmişti.
Ordunun elinden her türlü silah alınmış, asker terhis edilerek dağıtılmıştı.
İşgaller bölge bölge gerçekleşmişti.
Yunan ordusu da bu arada İzmir’e çıkmış, sonsuz cinayetlerine başlamıştı.
Mustafa Kemal Atatürk’ün, 19 Mayıs 1919 tarihinde ülkeyi saran emperyalist
kuşatmadan kurtararak kayıtsız ve şartsız “ulus egemenliğine” dayalı çağdaş
bir Türk Devleti oluşturmak amacıyla, Samsun üzerinden Anadolu’ya
çıkması tüm planları bozmuştur…
Yaşasın…
19 Mayıs 1919 ruhunun, emperyalizme karşı dik duruşu…
Yaşasın, Tam Bağımsız Türkiye…
19 Mayıs 1919 zaferimizin 105. yıldönümünü
tüm ulusça doya doya kutlayalım…Vesselam…
Hoşça kalın, dostça kalın, sağlıklı kalın…
Ramazan Yazar
Emekli Teknik Öğretmen