İsrail Neden Saldırıyor?.. « Kırşehir Anadolu Haber

UNUTMADIK

TÜRKİYE

İsrail Neden Saldırıyor?..

Bu haber 02 Ekim 2024 - 14:44 'de eklendi ve 824 views kez görüntülendi.
Gazze yerle bir olurken, İsrail Lübnan’ı da vuruyor…
İsrail ordusu, İran’dan İsrail’e füze saldırısı gerçekleştirildiğini duyurdu.
İran İsrail’i Hipersonik Füzeyle Vurdu!
Kudüs ve Tel Aviv’de patlama ve siren sesleri duyuluyor.
İsrail ordusu, İran’dan yaklaşık 200’e yakın füzenin fırlatıldığını belirtti.
Demir Kubbe, füzelere karşı devreye girdi. İran Devrim Muhafızları,
saldırının Hamas lideri İsmail Haniye, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah ve
İranlı general Abbas Nilfuraşan’ın öldürüldüğü İsrail saldırılarına
karşılık olarak yapıldığını duyurdu.
İran’ın İsrail’e düzenlediği saldırının ardından
ABD Başkanı Joe Biden, açıklama yaptı.
Biden, ABD ordusuna İran saldırılarına karşı İsrail’in savunulması
ve İsrail’i hedef alan füzeleri vurulması talimatı verdiğini açıkladı..
Dönelim İsrail’in, Filistin’e ve Gazze’ye saldırılarına ve yaptığı tahribata bir bakalım..
Geçen süreç içerisinde 900 kilometrekarelik Hiroşima’ya atılan atom bombasından
4-5 kat daha fazla etkili binlerce bomba (100 bin kadar deniyor) 360 kilometrekarelik
Gazze Şeridi’ne atıldı Siyonist İsrail tarafından. İsrail savaş uçakları sadece
bir günde 250 saldırı düzenledi Gazze’ye.
Bunların içinde kullanılması Uluslararası Savaş Hukukuna göre suç olan
Fosfor Bombası da var.
Dolayısıyla neredeyse taş üstünde taş, baş üstünde baş kalmadı Gazze’de.
Ki, “Kutsal” kitapları Tevrat’ta da bu emrediliyor RAB’ları tarafından Yahudilere-Siyonistlere.
Yani ne İnsancıl Hukuk ne de Savaş Hukuku tanıyor İsrail ve Batılı Emperyalist
Devletlerin yöneticileri.
Ve sonuç: Gazze kanıyor…
Başta çocuklar, kadınlar, yaşlılar ve erkekler; ölüyorlar.
Hem de; onlarla, yüzlerle, binlerle…
Her 8-10 dakikada bir çocuk ölüyor Gazze’de.
Toplamda ölü sayısı 40 bini geçmiş durumda. Kaldı ki bu, tespit edilen rakamlar.
Ya henüz tespit edilemeyenler…
O rakamın da en az 41 bin olduğu söyleniyor.
Ve sadece insanlar değil, diğer canlılar da yok oluyor; hayvanlar, ağaçlar, bitkiler.
Atılan bombalardan ötürü hava solunamıyor, nefes alınamıyor, sular içilemiyor…
Ve sözde Müslüman ülke devletleri ve onların yöneticileri ve ne yazık ki halkları,
bir iki göstermelik eylem dışında, seyrediyorlar bu insanlık dışı katliamı.
Ülkeler Batılı Emperyalistler tarafından 22 parçaya bölünmüş Arap ülkelerinin
ihanete batmış, Amerikan uşaklığını benimsemiş ve geleceklerini onlara bağlamış
liderleri de aynı durumdadırlar.
Oysa 22 Arap Devletine yeni yeni devletçiler eklendi fiilen, daha da eklenecek…
ABD’nin bunlarla işi bittiği gün krallıkları, emirlikleri, şeyhlikleri çökertilecek.
VE İŞTE BUGÜNÜN GERÇEĞİ
İsrail, Lübnan’da, Gazze’de Filistin Halkını bir kez daha kanatmakta, acılara
boğmakta ve Arap topraklarını ele geçirmektedir.
Böylesi her savaşta, İsrail topraklarını kademe kademe büyütmekte,
ARZ-I MEV’UD-VAAD Edilmiş Topraklara ulaşmak için ilerlemektedir.
İsrail ve Lübnan arasındaki gerilim, köklü bir tarihe sahip.
Ancak son gelişmeler, bu durumu daha da karmaşık
hale getirmiş durumda.
İsrail’in Lübnan’a yönelik son saldırılarının arkasında
birkaç temel neden bulunuyor:
İsrail, Lübnan’daki Hizbullah’ı ulusal güvenliğine yönelik
ciddi bir tehdit olarak değerlendiriyor.
İran destekli bu örgütün askeri kapasitesini sınırlamak,
İsrail’in stratejik hedeflerinden biri olarak öne çıkıyor.
İsrail-Lübnan sınır bölgesi tarihsel olarak gergin bir bölge.
İsrail, sınır güvenliğini sağlamak ve olası sızmaları engellemek
amacıyla operasyonlar düzenliyor.
İsrail, Lübnan üzerinden İran’ın bölgedeki etkisini sınırlamayı hedefliyor.
Bu, bölgesel güç dengesini koruma stratejisinin bir parçası olarak değerlendiriliyor.
Hizbullah veya diğer gruplardan gelen İsrail’e yönelik saldırılara
karşılık olarak, İsrail de misilleme saldırıları düzenliyor.
Dış politika hamleleri bazen iç siyasi dinamiklerden etkilenebiliyor.
İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırılarının arkasında iç siyasi faktörler de
rol oynayabiliyor.
Bu savaşların başlıca nedenleri arasında bölgesel güvenlik endişeleri,
İsrail-Filistin çatışmasının etkilerinin yayılması, Hizbullah’ın Lübnan’daki
varlığı ve İsrail için oluşturduğu tehdit, sınır anlaşmazlıkları ve su kaynakları
üzerindeki rekabet bulunmaktadır.
Bütün bu durumlar devam ederken Nasrallah’ ın ölümü fitili iyice ateşledi..
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın İsrail saldırılarında
hayatını kaybetmesi, İsrail ile Lübnan arasındaki gerilimi tırmandırdı.
Nasrallah’ın Ölümü Gerilimi Alevlendirdi
İsrail ile Lübnan Hizbullahı arasında 8 Ekim 2023 tarihinden bu yana
devam eden çatışmalar, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın öldürülmesinin
ardından had safhaya ulaştı.
İsrail’in Beyrut’a düzenlediği hava saldırılarında hayatını kaybeden Nasrallah’ın
ölümü, iki taraf arasında yeni bir gerilim dalgasına neden oldu. Nasrallah’ın ölümüyle
ilgili açıklama yapan Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Naim Kasım,
“İsrail Lübnan’ın her yerine saldırıyor.
ABD, İsrail’in katliam yapmasını sınırsız bir şekilde destekliyor” dedi.
İsrail’in Lübnan’a Yönelik Hava Saldırıları Yoğunlaştı
İsrail’in Lübnan’daki Hizbullah hedeflerine yönelik gerçekleştirdiği hava saldırıları,
özellikle ülkenin güney kentleri ile Bekaa ve Baalbek bölgelerinde yoğunlaştı. ,
23 Eylül’den bu yana düzenlenen saldırılarda Hizbullah komuta kademesi
büyük kayıplar verdi. İsrail’in son bir hafta içindeki saldırılarında pek çok
üst düzey Hizbullah mensubunun hayatını kaybettiği açıklandı
Hizbullah’tan Kara Saldırıları İçin Hazırlık Mesajı
Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Naim Kasım, Nasrallah’ın ölümünün ardından
yaptığı açıklamada, savaşın uzun süreceğini belirterek İsrail’e yönelik kara saldırıları
için hazırlık yapıldığını vurguladı.
Kasım, “Bir kardeş, bir lider kaybettik. İsrail Lübnan’ın her yerine saldırıyor.
ABD, İsrail’in katliam yapmasını sınırsız bir şekilde destekliyor.
Bize darbe vurdular ama biz yolumuza devam edeceğiz.
Savaşın uzun süreceğini biliyoruz.
Kara saldırısına hazırız.
İsrail’den Siber ve Fiziksel Saldırılar
İsrail, Nasrallah’ın ölümü öncesinde de Lübnan’a yönelik çeşitli siber ve fiziksel
saldırılar gerçekleştirmişti.
srail ordusunun Lübnan’da Hizbullah mensuplarının kullandığı çağrı cihazlarını ve
telsizleri patlattığı, siber saldırılarla örgütün iletişim ağlarını çökertmeye çalıştığı bildirildi.
Bu saldırılar sonrasında Hizbullah, İsrail’i sorumlu tutarak çeşitli misillemelerde bulundu.
İki taraf arasında yaşanan karşılıklı saldırılar, gerilimi giderek tırmandırdı.
İSRAİL’İN GÖRÜLEN 3 HEDEFİ
İsrail’in Lübnan’a saldırısındaki üç hedefi şöyle:
– Lübnan cephesini Gazze’den koparmaya çalışmak
– Lübnan’da Hizbullah’ın güvenlik ve askeri yapısını vurmaya çalışarak onu
zayıflatmak için Batı’nın tam desteğini kullanmak.
– Hizbullah’ı sınırdan uzak tutmak için güney Lübnan’da askeri düzenlemeler uygulamak.
İsrail’in, şartlarını kabul ettirmek için güney Lübnan nüfusunu ve belki de
daha sonra Beyrut’un güney banliyölerini yerinden etme kartını kullanıyor..
“Eğer bu koşullar yerine getirilmezse, İsrail savaşı genişletmeye devam edeceği.”
Görülüyor..
Şimdi araştırma ve incelenlerimize bakarak tarihi süreç içerisinde İsrail Lübnan’a
neden saldırıyor görelim;
İsrail İngiliz emperyalizminin bir projesi olarak katliama ve işgale dayalı
olarak kuruldu, emperyalizmde yaslandığı ülke değişti ama kuruluş mantığı değişmedi.
Öte yandan kuruluşundan bu yana o kadar işgale ve genişlemeye
rağmen halen stratejik derinliği olmayan bir ülke olarak kaldı.
Stratejik derinlikten, örneğin, Rusya’nın bir saldırı ve işgal altında düşman donanması
tarafından kuşatılamadan binlerce kilometre ülke içine çekilebilmesini anlıyoruz.
Sovyetler Birliği Nazi saldırısı karşısında bütün fabrikalarını doğuya taşıyabilmişti.
Ayrıca stratejik derinliğin insan ve hammadde kaynaklarını da içerdiğini unutmamalıyız.
İsrail’in küçük yüz ölçümü ile bir saldırı altında çekilebileceği bir yer yok.
Hele bugünkü teknoloji ile her yerine ulaşılabilir, vurulabilir bir ülke durumunda bulunuyor.
Dolayısıyla hep askeri olarak kırılganlığa sahipti.
Peki, İsrail’i yakın zaman kadar yıkılmaz/yenilmez yapan şey neydi?
Halen katliamlara ve yıkımlara devam edebiliyorsa bunu
sadece ABD ve Batı emperyalizminin desteğine bağlayamayız.
Bu şu anda karşılaştığı direnişle bir sarsıntının eşiğinde olan, ancak 70 yıla yayılan
yenilmezlik mitinin nedenini başta sermaye sınıfı olmak üzere egemen sınıfların
karaktersizliğe, alçaklığa ve kalleşliğe yatkın doğasında aramamız gerekiyor.
Bir kere İsrail sınıfsız bir devlet değildir, sermaye sınıfının iktidarı hüküm sürer.
Suudi Arabistan, Katar, BAE, Ürdün ve Kuveyt’in egemen sınıfları feodal gericiler
olarak başından itibaren İngiliz ve ABD emperyalizminin işbirlikçisiydiler.
Şimdi feodallikten sermaye sınıflığına geçiş yaptılar.
Önce Türkiye ve İran, sonra Suriye, Mısır, Irak, Sudan, Libya, Cezayir, Yemen
burjuva devrimlerini emperyalizmin işbirlikçisi feodal iktidarlara karşı gerçekleştirdi.
Hepsinin burjuva devriminde emperyalizme karşı şöyle ya da böyle
Sovyetler Birliği’nin desteği bulunuyordu.
Bu ülkelerin genç burjuvazileri bu desteğe dayanarak bir süre halkçı,
aydınlanmacı ve bağımsızlıkçı olabildi.
Sonra hepsi sırası gelince Sovyetler Birliği’ne, dünyanın ilk işçi sınıfı devletine ihanet ettiler
ve ABD emperyalizminin hegemonyası altında ilkesizliğin, çürümenin batağına saplandılar.
1956 yılında İngiltere, Fransa ve İsrail’in Mısır’ın Süveyş Kanalını devletleştirmesinden
sonra işgale başlamasında Sovyetler Birliği’nin verdiği tepkiyi verecek bir devlet yok günümüzde.
Sovyetler Birliği her şeyi kafanıza geçiririm diye ültimatom verince haksız işgal son bulmuştu.
Süveyş Krizi bir neden değil ama tarihsel olarak emperyalist dünyanın hegemonyasının
İngiltere’den ABD’ye geçişinin de bir mihenk noktası olmuştu. İngiltere bir daha ABD’den
bağımsız bir emperyalist operasyona cesaret edemedi.
ABD bölgedeki sermaye sınıfının egemenliğindeki bütün ülkelere hegemonyasını dayattı.
İkinci Dünya Savaşı sonrası kapitalist dünyanın tek patronu haline gelmişti.
Bu iş birliği stratejik derinliği olmayan İsrail’i yenilmez yaptı.
Türkiye 1952’de NATO’ya dâhil oldu ve bölgesel işbirlikçiler kervanına katıldı.
Mısır’ın İsrail ile 1978’de imzaladığı Camp David anlaşması emperyalist barışın
başlıca örneği olarak tarihte yerini aldı.
İlkesiz bir korkaklık, adaletsizlik karşısında ses çıkarmama yaygınlaştı.
Sovyetler Birliği’nin yalnızlaşmasında ve belki çözülüşe gidişinde rol oynadı.
Bu ahlaki çöküntüye dayalı iş birliğinden belki Suriye, Cezayir, Libya ve Yemen’i
kısmen dışarıda tutabiliriz.
Ancak hepsi de Batı emperyalizminin operasyonuna maruz kaldı.
Şimdi ise İsrail devletinin işlediği bütün cinayetlere rağmen eli titriyor.
Uluslararası düzeyde yalnızlaşma ve itibar kaybına askeri bir başarısızlık korkusu ekleniyor.
Uluslararası yalnızlaşmada çeşitli ülkelerdeki işçi sınıfı siyasetlerinin düzenlediği
protestoların büyük önemi olduğunu biliyoruz.
Ancak askeri başarısızlık olasılığı – bu göreceli bir şey, işlenen tüm cinayetlere rağmen
kesin bir zafer kazanamamak, askeri ve sivil kayıp vermek, alt yapı tesislerine dönük
saldırıları önleyememek vb- günümüzde emperyalist hegemonya kriziyle ilişkili.
Bütün kendi özgün dinamiklerine rağmen bir çeşit vekâlet savaşı sürüyor bölgede.
Artık emperyalist dünyada tek bir güç yok ve ABD gözle görülür şekilde
hegemonya kaybına uğruyor.
Bunun belki ilk belirtisi 2006 yılında İsrail ile Hizbullah arasındaki savaşta İsrail’in
ezici üstünlüğüne rağmen askeri olarak görülmedik ölçüde kayba uğraması ve
Hizbullah’a diz çöktürememesiydi.
Şimdi yarattığı devasa yıkıma ve soykırım düzeyine çıkan Gazze işgaline rağmen
Hamas ve diğer direnişçileri yenememesi önemsenmeli.
Yemen’de Husilerin gösterdiği kararlı direnç bir kenara kaydedilmeli.
Öte yandan Gazze işgaline karşı Hizbullah’ın İsrail ordusunu kuzeyde meşgul
etme ve yıpratma politikasının bir savaşa dönüşme ihtimali artıyor.
Aşağıdaki harita bize konuyu takip etmekte yardımcı olabilir.
Daha topyekûn bir savaş olmamasına rağmen çatışmalarda yaşamını kaybeden asker
ve siviller, sınırın her iki tarafında yaşanan göçle bir yıkıma yol açmış gözüküyor.
Hizbullah’ın dron ile hassas yerlerin fotoğrafını çektiği Hayfa Limanı izleniyor.
Yine İsrail’in tedarik üssü olarak kullanılıp Hizbullah tarafından tehdit edilen
Kıbrıs’ın füzelerin menzili içindeki güney limanları görülüyor.
Savaş derken İsrail’in bütün kıyıcılığı ile Lübnan’ı işgal etmesi, Beyrut başta olmak
üzere zaten büyük bir ekonomik güçlük içindeki ülkeyi bombalayıp harabeye çevirmesi,
ciddi sivil katliamlara başlaması kastediliyor.
Yoksa 7 Ekim olayından itibaren Hizbullah ile İsrail arasında yaşananlar zaten savaş gibi.
Karşılıklı topçu ve füze atışları nedeniyle sınıra yakın bölgelerde her iki tarafta
yüz binlerce kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı.
Lübnan’da 400’den fazla kişi yaşamını yitirdi, İsrail asker kayıplarını gizliyor
ama onlarca ölü var. Ayrıca üst düzey Hizbullah komutanı İsrail’in suikastına uğradı.
Buna karşılık Hizbullah yüzlerce füzeyi ateşledi, çıkan yaygınlar söndürülemedi vb.
Ancak ele aldığımız konu açısından şu önemli, Lübnan ile savaş kararı alınmasına,
350 bin yedeğin askere çağrılmasına rağmen İsrail tereddüt ediyor.
Hizbullah gönderdiği füzelerle başından beri deneme yapıyor ve İsrail hava
savunma sistemi olan Demir Kubbe’yi test ediyor.
Birçok güvenlik açığı bulunuyor ve özellikle Demir Kubbe’nin insansız hava
araçlarına karşı başarısız noktaları çözülüyor.
Ayrıca Demir Kubbe’nin kritik radarları hedef alınıyor ve sistem daha da zayıflıyor.
Hizbullah İsrail’in kritik limanı olan Hayfa üzerinden dron uçurarak hassas noktaların
fotoğrafını çekmiş.
Bu paylaşım buraların vurulma tehdidini içeriyor ve birkaç gündür de buraları vuruyor..
Bunlara ek olarak Batı emperyalizminin işbirlikçisi olan ve İsrail’e ikmalin
yapıldığı Kıbrıs limanlarının füzelerle vurulacağı tehdidi ileri sürüldü.
İşte bu noktada eşiğe gelmiş bir dünya savaşının başlayabileceği bakanlar,
devlet başkanları tarafından konuşulur duruma geldi.
Emperyalist paylaşım savaşı tanımı önemli, çünkü eğer sermaye sınıfı milyonlarca
emekçinin canını alacak şekilde gözünü karartmışsa, kural olarak işçi sınıfı tarafından
cezalandırılacak demektir.
Bu ceza şurada veya burada sermayenin iktidarı
kaybetmesi anlamındadır.-inceleme, araştırma, derleme – Vesselam..
Hoşça kalın dostça kalın, sağlıklı kalın…

Ramazan Yazar

Emekli Teknik Öğretmen

Ramazan YAZARramazanyazar@kirsehiranadoluhaber.com

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT

Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.