Bir zamanlar gençtik hayallerimiz vardı..
Açmadan soldurdular, açmamıza, güzellikleri
yaymamıza, paylaşmamıza müsaade etmediler..
Çocukluğumuzu, gençliğimizi çaldılar,
hayallerimiz yıktılar, umutlarımızı kırdılar…!
Doğduk, çocuktuk, gençliğe doğru adım
attık ve ideallerimiz oldu…
Önce Ülkemizi, sonra dünyayı kurtaracaktık.
Ülkemizi içte ve dışta her türlü saldırganlara karşı
göğsümüzü siper edip her şeyine sahip çıkacaktık.
Açların mide sızısını yüreğimizde hissedip
nerede bir yoksul varsa doyuracak, açık varsa
giydirecek, fakir varsa yardım edecektik.
Kimimiz sağcı olduk, kimimiz solcu..
Çabucak büyüyecek darda kalanı kurtaracak,
zorda kalanın elinden tutacak, yolda kalanın yerine
ulaştıracak, harda kalanı tutup ateşten kurtaracaktık.
Halis muhlis, samimi duygular taşıdığımız
heybemizden önce hayallerimiz düşüverdi, sonra
sadakat kayboldu, ardından samimiyet sizlere ömür…
Yola çıktıklarımız yolda kaldı bir bir…
Kimi yoldan çıktı, kimi yarı yolda yoruldum dedi,
kimi bu yolun sonu yok deyip ayrıldı.
Çok geçmedi vefa edebiyatı yaptığımız dillerimiz
hakikat konuşamaz oldu.
Güzel niyetlerle başladığımız yollar zorlaştı,
mazluma atacağımız eller çürüdü.
Aşklarımız tarihe karıştı, sevgiyle
sarılmayan kollar çürüdü.
Kimimiz öğretmen, mimar, mühendis;
kimimiz cerrah, tabip;
Kimimiz esnaf, sanatkâr, halkın içinde
halkla birlikte olacaktık.
Sırt sırta verip el ele tutuşacaktık.
Huzurlu yuvalarımız, mutlu yavrularımız,
gelecek bizlerin olacaktı.
Bir nesil yetiştirecektik çağları aşan.
Öyle bir gençlik arzuladık ki işini aşkla
yapıp dağları delen.
Gül mevsimi müjdeleyip bağları kuran…
İnsanca yaşamak, insanlarla birlikte
yaşamak için yola çıktık…
Hayatın içinde hayat dolu söylemlerimizle,
önce onca renkli hayaller soldu, bizim
dediğimiz haller çürüdü.
Ağaçlar kurudu, meyveye durmayan dallar çürüdü.
Bülbüller sustu, güneşle açmayan güller çürüdü.
Güneşi bekledik, aydını aydınlık yarınları..
Sular bahçelere hayat taşıdı, gülistana
varan seller çürüdü.
Ummanlar kurudu göller çürüdü.
Ne güzel çocuklardık ne dünyayı değiştirdik
ne ülkeyi kurtarabildik.
Baş başa verip düşünüp taşındık.
Bari kişiliğimizi kimliğimizi kaybetmeden
kendimiz olalım.
Anadolu kokup toprak soluyalım, diye içimizdeki
çocuğa sahip çıkmaya karar verdik.
Bundan böyle kendimizi kurtaracaktık.
Özlem, aşk, hüzün taşıyan türküler söyleyecektik.
Elimize alıp bağrımıza bastığımız kara libas giyen
sazlara akort verip içli içli türküler söyledik.
Çıktım yücesine seyran eyledim
Cebel önü çayır çimen görünür
Bir firkat bastı da çoştum ağladım
Al yeşil bahçeli Kaman görünür
Zahidem kurbanım sallama beşik..
Evlerinin önü yonca, yonca kalkmış dam boyunca…
İnci boncuk olmuş yârin kafesi, vur Leyla Leyla,
İncecikten bir kar yağar tozar elif diye diye…
Ses verin sesime dağlar, benim kuzum orda mıdır?
Gurbet ilde bir hal geldi başıma, ağlama gözlerim
Mevla kerimdir, güneş topla benim için,
Bir anadan gelen yolcu…
Derken âşıklar yoruldu, Mecnun yetiştiren
çöller çürüdü.
Türküler yas tuttu, teller çürüdü.
Ne güzel söylemiş söyleyen:
“İnsan doğunca ölür, yaşadıkça çürür.”
Yaşarken çürüdük vesselam…
Hoşça kalın, dostça kalın, sağlıklı kalın
Ramazan Yazar
Emekli Teknik Öğretmen