Türkiye’nin “yeni paradigma” ları! « Kırşehir Anadolu Haber

Türkiye’nin “yeni paradigma” ları!

Bu haber 20 Ocak 2025 - 13:19 'de eklendi ve 1.056 views kez görüntülendi.
Türkiye’nin “yeni paradigma” ları!
Ülkemizde gelişen olaylarla kelime haznemiz genişliyor neler öğreniyoruz neler!
Ülkemizde kangren haline gelen “Kürt sorunu!” nu çözmek amacıyla yeni bir
Kürt açılımını birileri tarafından dolaşıma sokmaya çalıştıklarına tanık olmaktayız.
Gelecekteki başkanlık seçimi için şimdiden hesap içinde hesaplar yapılmaktadır..
Her seçim öncesinde bir Kürt sorunu ortaya atılır ve ilgililerce kaşınır!
Bu sorunun yanıtını almak için AKP ve ortağı MHP’nin Kürt halkına bakış
açısını iyi analiz etmemiz gerekmektedir.
AKP’nin tek başına iktidar olduğu dönemdeki ilk yıllarda gerek Avrupa ile ilişkileri
gerekse de iktidara gelmeden önce ülke halklarına vaat ettikleri, insan hakları ve
demokratik bir ülke yaratmak için ülke halklarına vaat ettiklerine bakmakta yarar vardır.
O dönemde Kürtlerle bir arada yaşamanın tek yolunun çözüm sürecini başlatmak olduğuydu.
AKP döneminde sekteye uğrayan Çözüm sürecinin fiyasko ile sonuçlanması,
“Derin devletin” bu olaya sıcak bakmadığından kaynaklanmaktadır.
Erdoğan “Derin devleti “bir türlü saf dışı edemedi.
Şunu anlıyoruz ki “Derin devletle” baş edemeyen hiçbir siyasi iktidar bu ülkeye demokrasiyi getiremez.
Siyasi partiler istedikleri kadar “İktidara geldiğimizde, basın özgürlüğünü getireceğiz,
yargıyı bağımsız yapacağız” gibi vaatlerde bulunsunlar “Derin devletle” karşı karşıya geldiklerinde elleri, kolları bağlanmaktadır.
Kürt sorununu çözmek için Kürt açılımını yapan Erdoğan ve ortağı Bahçeli
“Derin devleti “hesaba katmadıkları için başarılı olamadılar.
AKP iktidarının iktidarını sürdürmesi “Derin devletle” ortaklığını sürdürmesine bağlıdır.
Sıkışan AKP, önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak için her yola başvuracaktır.
Bunların başında Kürtlerin oyunu almak için yeni bir çözüm sürecini başlatmak isteyecektir.
2019 mahalli seçimlerinde Abdullah Öcalan’dan mektup getirtilerek Diyarbakır alanında okutulması,
Osman Öcalan’ın TRT’ye çıkartılması halen hafızalarımızdaki yerini korumaktadır.
Ta ki, 20 Ekimde Bahçeli’nin mecliste yaptığı konuşmada “Sayın Öcalan gelsin Dem grubunda konuşsun terörü sonlandıracağını söylesin” dedi.
Herkes birbirinin yüzüne baktı.
“Ne oluyor” diye.
Bahçeli sözünün arkasında durdu ve geri adım atmadı.
Bahçeli’nin “Öcalan’ın Mecliste gelip örgütü lağvediyorum, silahları gömüyorum”
Sözünde ısrar etmesi önceleri sessiz kalan Erdoğan’ Bahçeli’ yi çizgisine getirdi.
Sonra Erdoğan’ın izniyle Dem milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ile Pervin Buldan’a
İmralı’ya gidip Öcalan ile görüşmeleri sağlandı.
Adı geçen milletvekilleri Öcalan ile görüştükten sonra onun mesajlarını kamuoyuna açıkladılar.
“Öcalan, pozitif adım atmaya ve çağrı yapmaya hazırım.”
O zaman şu soruyu sormak gerekir.
Elini kolunu bağlayan mı var.
Çağrıyı yap.
Ne yalan söyleyeyim.
Bütün bu gelişmeler şunu gösteriyor.
Cumhurbaşkanının bir kez daha cumhurbaşkanı seçilmesi için DEM’in oylarına ihtiyacı var.
Çünkü anayasayı değiştirmek veya referanduma gitmek için 360 milletvekiline ihtiyacı var.
Dem “Evet” demeden bu işin olmayacağını biliyor.
İşine geldiği zaman “ Kürt sorunu yoktur, işine geldiği zaman Kürt sorunu vardır.”
Diyen biri için başka türlü düşünmek eşyanın tabiatına aykırıdır.
Bu aşamada bakalım Dem ne yapacak?
Elbette bu arada muhalefet ne yapacak?
Çünkü Öcalan Kürt sorunun çözümünde meclisi işaret ediyor.
Vay be!
Kim derdi ki Bahçeli meclis kürsüsüne çıkacak ve “Öcalan gelsin DEM grubunda konuşsun diyecek?
Sonra da DEM’den iki milletvekili Erdoğan’ın izniyle Öcalan ile görüşmek için İmralı’ya gidecek!
Böylece ülkenin gündemi birden bire değişecek.
Ne asgari ücret konuşulsun, ne hayat pahalılığı!
Son olarak da Bahçeli, DEM Partilileri parti binasında ağırladı.
Bakalım daha neler göreceğiz.
Ve Kürdistan Devletine Doğru
Bu yazı, önümüzdeki dönemde başlatılacak “Devr-i Sabık” yani hesap sorma faaliyetinin
hukuksal manifestosunun temeli olacaktır…
Devletlerin, tarihlerinden ve coğrafyalarından kaynaklanan ve asla değişmeyen
temel politikaları vardır.
Olaylar hangi yönde gerçekleşirse gerçekleşsin, o devletin var olması ve yaşaması için bu politikaları değişmez, değişmemeli!
Fakat o devletin başına, “İhanet” ile yoğrulmuş, yabancı devletlerin oyuncağı olmuş, cahil yöneticiler gelirse, devletin temel politikaları saptırılır ve sonuço ülke için felaket olur!
Büyük Atatürk bu konuda şunu söylemiştir;
“Muhterem milletime tavsiyem odur ki, sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki ve vicdanında cevher-i asliyi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an vazgeçmesin.”
İsrail Devletinin “Büyük İsrail Projesi” denilen stratejisi, Oded Yinyon tarafından
“Dünya Siyonist Dergisinde” yayınlandı.
İsteyen alır, okur!
ABD’nin “BOP” ise “Amerikan Silahlı Kuvvetler Dergisinde”
Ralph Peters imzasıyla yayınlandı.
İsteyen alır, bunu da okur!
Bu iki planın bölgeye, İslam Dünyasına ve Türkiye’ye etkileri için başka ve önemli
kaynak da 39 bölümden oluşan “TANAH” ve bunun ilk 5 bölümü olan “TEVRAT’ tır.”
Tevrat’tan beslenen bu iki projenin temeli, İsrail’in çevresindeki Müslüman ülkelerin parçalanarak, kontrol edilebilir küçük devletçiklere bölünmelerini sağlamak ve bölgenin tüm zenginliklerine el koymaktır.
Bunun için önce evanjelizm yaratıldı.
Tanah/Tevrat ile İncil, “Kitab-ı Mukaddes” adıyla birleştirildi.
Hedef Hıristiyan ve Yahudi toplumlarını din kutsalları altında birleştirerek, Ortadoğu’daki
emperyalist kıyımın çirkinliğini kutsal bir örtü ile gizleyip, kamuoyu desteği sağlamaktı…
BOP ve BİP planlarının en hassas bölümü ve olmazsa olmazı Kürdistan Projesidir!
Yıllardır bu plan, ABD-İngiltere-İsrail tarafından ilmek-ilmek örüldü!
Emperyal devletlerin yönettikleri Kürdistan projesinin iki elemanı vardır.
-PKK’nın patronu Öcalan,
-Peşmerge patronu Barzani!
1990’a kadar Özal, sadece çıplak ve zavallı bir Peşmerge olan eşkıya Barzani’yi
“Özerk Kürdistan Bölgesel Yönetim Lideri” yaptı.
Ona “Kırmızı Pasaport” verip, dünyayı dolaşmasını sağladı.
Eline Türk Devletinin pasaportunu, cebine Türk Milletinin parasını koydu!
PKK 1. Körfez savaşından sonra (2 Ağustos 1990) sayısı on binleri aşan silahlı bir örgüt haline geldi.
Özal; ABD- İsrail- İngiltere çizgisinde hareket ederek, küresel güçlerin yanında yer aldı!
2003 yılındaki 2. Körfez Savaşı sırasında (20 Mart 2003) dönemin Başbakanı Erdoğan, izlediği Özal benzeri politika ile Barzani’yi “Kürdistan Federe Devleti Başkanı” konumuna yükseltti.
Bununla da yetinmeyen Erdoğan, Barzani’yi AKP Kongresine davet ederek “Onur Konuğu” ilan etti.
AKP’liler Barzani’yi “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye alkışlayıp, bağırlarına bastılar!
PKK ise tüm dünyada silahlı güçten daha fazla siyasi gücüyle anılır oldu.
Erdoğan’ın Suriye politikası ise, kurulacak Kürdistan Devletinin Suriye ayağının planlanandan önce oluşmasını sağladı…
Aslan Bulut, 19 06 2012 tarihli “Büyük Kürdistan’ın ebeliğini kim yapıyor”
adlı yazısında şunu soruyordu!
“Türkiye’yi Netanyahu yönetseydi, bu kadar ileri gider miydi?”
Tüm bunlar, kendi ulusal çıkarlarımızı yok saymak ve ulusal bütünlüğümüzü parçalamak için yapıldı.
Yani ihanetin dik alasını yaptılar!
Bazı insanlar niçin kendi ülkelerine ihanet ederler?
Bu sorunun yanıtını yine Büyük Atatürk’ün sözlerinde buluyoruz;
“İhanetin nedeni olmaz, bedeli olur.
Bu bedel bir gün mutlaka ödettirilir…”
Dedikten sonra son günlerdeki ülkemizin gündemine bakacağız..
Bahçelinin çağrıları ve yeni yeni bilimsel gelişmeler!…,
Önce paradigma nedir görelim ki hata yapmayalım..
Paradigma, yaşanan olaylara ilişkin nasıl bir yaklaşıma ve tutuma sahip olacağımızı belirler.
Evet şimdi konuya girelim..
“Vatanını bölmek, parçalamak ve yok etmek isteyene” ne denir?
Vatan haini…
“Binlerce kişinin ölümünden sorumlu olan kişi ”ye ne ad verilir?
Katil…
“Askerlik görevini yapmamış kişi” nasıl adlandırılır?
Asker kaçağı…
İşte bütün bu olumsuz sıfatlara sahip Öcalan, önce idam, sonra müebbet hapis cezasına
çarptırıldı ve 26 yıldır cezaevinde.
Şimdi açıkça söylenmese de biz anlıyoruz ki, emperyalist ABD, “Öcalan’ın serbest bırakılmasını ve Türkiye’nin yeniden idari yapılandırılmasını” istiyor.
Bu yapılandırma, BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) çerçevesinde düşünülüyor.
Bu yapılandırmanın işaret fişeğini Bahçeli Öcalan çağrısı ile ateşledi..
Büyük olasılıkla olup bitenden Erdoğan’ın da haberi vardı, “Öcalan serbest bırakılsın.
Gelsin TBMM’de DEM’in grup toplantısında konuşsun.
PKK’yı lağvettim desin” işaret fişeğini ateşleme görevi Bahçeli’ye verildi.
Sonraki gelişmeleri günlerdir adım adım izliyoruz.
İki DEM milletvekili İmralı’ya gitti, Öcalan’la görüştü, terörist başının 7 maddelik
“görüş ve talimatlarıyla” Ankara’ya döndü.
Daha sonra “İmralı heyeti” Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder, yanlarına Ahmet Türk’ü de alarak siyasi partilerin kapılarını tek tek çaldılar
Ve Öcalan’ın görüş ve talimatlarını parti yöneticilerine aktardılar.
Öcalan, bakın neler söylüyor
“*Türk-Kürt kardeşliğini yeniden güçlendirmek tarihi bir sorumluluk olduğu
kadar tüm halklar için de kader belirleyici bir önem ve aciliyet kazanmıştır.
*Sürecin başarısı için Türkiye’deki tüm siyasi çevrelerin dar ve dönemsel hesaplara
takılmadan inisiyatif alması, yapıcı davranması ve pozitif katkı sunması elzemdir.
Bu katkıların en önemli zeminlerinden biri de şüphesiz TBMM olacaktır.
*Gazze ve Suriye’de yaşanan hadiseler göstermiştir ki, dışarıdan müdahalelerle
kangrenleştirilmeye çalışılan bu sorunun çözümü artık ertelenemez bir hal almıştır.
Bunun ciddiyetiyle doğru orantılı bir çalışmayı başarıya ulaştırmak için
muhalefetin de katkı ve önerileri değerlidir.
*Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya,
ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim.
*Heyet bu yaklaşımımı gerek devletle gerekse siyasi çevrelerle paylaşacaktır.
Bunlar ışığında gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım.
*Bütün bu çabalarımız, ülkeyi hak ettiği düzeye taşıyacak ve aynı
zamanda demokratik bir dönüşüm için de çok kıymetli bir kılavuz olacaktır.
*Devir Türkiye ve bölge için barış, demokrasi ve kardeşlik devridir.”
Öcalan, ne demek istiyor?
Birinci maddede “Türk-Kürt kardeşliğini yeniden güçlendirmekten” söz ediyor.
“Türk” bir defa “ulusal kimlik”…
“Kürt” ise “etnik kimlik”.
Kafasınca “ulusal kimlik” ile “etnik kimliği” eşitliyor.
Sonra…
40 bin kişinin ölümünden sorumlu bir terörist, hiçbir şey olmamış gibi
“Türk-Kürt kardeşliğinden nasıl söz edebiliyor..
Birinci maddede “tüm halklar” ifadesi de dikkatimi çekti.
Ayrıştırıcı bir ifade.
Ne demek “tüm halklar”?
“Ulusal kimliğimizi” bir tarafa bırakıp “etnik kimlikleri” ön plana çıkaracaksak, vay bu memleketin haline!
Emperyalizm zaten bizi buradan vurup Yugoslavya’ya çevirmek istiyor,
Öcalan da “sahibinin” ağzıyla konuşuyor.
İkinci maddede, Öcalan, tüm siyasi partileri “sürece katkı sunmaya” çağırıyor,
ikisi hariç maşallah bütün siyasi partilerimiz bu çağrıya olumlu cevap verdiler.
Üçüncü maddede “açık bir tehdit” var.
“Bu sorun çözülmezse, yani dediğimi yapmazsanız, sonunuz Suriye ve Gazze gibi olur” demeye getiriyor.
Muhalefeti de “katkı ve öneriye” davet ediyor.
Dördüncü madde çok önemli.
Ne diyor Öcalan?
“Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim.”
Vay canına!
Demek öyle!
Demek Türkiye’de yeni bir “paradigma” var,
bu paradigmaya Erdoğan da Bahçeli de güç veriyor.
Ve bebek katili Öcalan da “bu paradigmaya pozitif anlamda katkı sunmaya”
kendini ehil ve de kararlı görüyor.
“Paradigma” yukarda dokunduk ama sözcüğü biraz açalım.
“Değerler dizisi” demek.
“Kabul gören kural ve uygulamalar bütünü” demek.
“Bakış açısı” demek.
Öcalan’dan öğreniyoruz ki, ülkemizde, iktidar ve ortağınında güç verdiği
“yönetimde paradigma değişimi” yaşanıyor.
Terörist başı da, bu paradigma değişimine pozitif katkı sunmaya hazır olduğunu söylüyor.
Bilmiyorduk, öğrendik.
Demek ülkemizle ilgili Türk toplumunun bilmediklerini, terörist Apo biliyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin paradigması
Öcalan “yeni paradigma”dan söz ettiğine göre, anlaşılan “Türkiye Cumhuriyeti’nin
kuruluş paradigması” rafa kaldırılmış.
“Türkiye Cumhuriyeti’nin paradigması” içinde neler vardı?
*“Üniter devlet” ve “ulus devlet” yapısı vardı.
*”Laiklik” vardı.
*”Ulusal kimlik ve buna uygun Türk milleti tanımı” vardı.
*”Devletin resmi dili Türkçedir” vardı.
*”Atatürk milliyetçiliği” vardı.
*”Milli egemenlik” ve “milli bağımsızlık” vardı.
Şimdi bütün bunlar kalkacak, devlet yapısına “federasyon” veya “özerklik” mi konacak?
“İkili üçlü resmi dil” mi olacak?
“Milli egemenlik” ve “milli bağımsızlık” kalkacak, her etnik grup “ayrı telden” mi çalacak?
Milli birlik ve beraberliğin üstüne kibrit suyu mu dökülecek?
Bütün bunlar Sevr tuzağı değil de ne?
Türkiye Cumhuriyeti’nin temel paradigmasının değiştirilmesi, emperyalist bir tuzaktır.
Sevr tuzağı…
“Üniter devlet, ulus devlet ve laik devlet” yapısını kaldır, Türkiye fazla uzun sürmez parçalanır.
Emperyalizmin ve emperyalizmin tetikçisi katil Öcalan’ın istediği de zaten bu.
“Yeni paradigma”ymış, bu paradigmaya Erdoğan ve Bahçeli de güç veriyormuş,
Öcalan da katkı sunmaya hazırmış…
Şu “yeni paradigma” neymiş, çıkın milletin karşısına bir anlatın!
Yine başta Özgür Özel olmak üzere tüm parti liderleri, ziyaretlerine gelen
“İmralı heyeti”ne, “Öcalan’ın sözünü ettiği Türkiye’nin yeni paradigmasında neler var?”
diye sordular mı, çok merak ediyorum.
Yani görülen o ki ’’koltuğa endeksli bir açılım ya da çözüm süreci..’’
insanlarımıza dayatılmaya çalışılmaktadır..
Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete!
Ben bu gidişi böyle görüyorum. -alıntı, araştırma, derleme- Vesselam..
Hoşça kalın dostça kalın, sağlıklı kalın…
Ramazan Yazar
Emekli Teknik Öğretmen
Ramazan YAZARramazanyazar@kirsehiranadoluhaber.com

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT

Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.