EMPERYALİZMİN ÜLKEMİZ VE ÜLKELER ÜZERİNE DÖNEN OYUNLAR!… « Kırşehir Anadolu Haber

EMPERYALİZMİN ÜLKEMİZ VE ÜLKELER ÜZERİNE DÖNEN OYUNLAR!…

Bu haber 16 Ocak 2025 - 15:35 'de eklendi ve 804 views kez görüntülendi.
EMPERYALİZMİN ÜLKEMİZ VE ÜLKELER ÜZERİNE DÖNEN OYUNLAR!…
1938 gününden itibaren, Türk Milleti Atatürk’ü kaybetmenin acısını yaşarken;
TÜRK düşmanları sinsi sinsi geliştiler ve bu günlere gelmelerinde önemli rol oynadılar.
“Özgür bir Kürdistan tohumu ekiyorum.
Onu geliştirip büyütün”.(1)(2)
Sözünü söyleyenin, Türkiye toprakları üzerinde bir Kürdistan kurma düşüncesi olan,
Kürt Said ya da çoğunun bildiği adıyla Nurculuğun kurucusu Said-i Nursi olduğu bilinmektedir.
Bu sözler, yıllar önce yayın yapan Özgür Ülke gazetesinde yayınlanmıştır.
Nurculuk savaşla ulaşılamayan bir hedefin sinsi bir düşünce yapısı ile başarılması çabasıdır.
Bu çabanın ana hedefinde, Türkiye’nin doğusunda bağımsız bir Kürdistan
kurma planı yatmaktadır.
Devlet ve ordu gelenekleri olmadığından dolayı sonları hep bozgun ve hezimetler olmuştur.
1876 yılında Bitlis”in Nurs köyünde dünyaya gelen Said-i Nursi bağımsız Kürdistan
çalışmalarına, II. Abdülhamit zamanında başlar.
Bu zamanlar, Türk topraklarının birer birer elden çıktığı zamanlardır.
Said-i Nursi de bu durumdan yararlanmak için Abdülhamit’e bir dilekçe ile başvurur.
Dilekçede Kürdistan’ın geleceği, için Kürdistan olarak adlandırdığı bölgede, 3 tane
medrese açılmasını ve bu burada Kürt gençlerinin eğitim görmesini ister.
II. Abdülhamit bunun altındaki sinsi planı hemen fark eder.
Bu dilekçeden sonra Said-i Nursi”yi önce sürgüne göndermeyi düşünür.
Fakat akli dengesinin yerinde olmadığını anladığından tımarhaneye kapatılması
kararlaştırılmıştır.
Said-Nursi; “Zalimler için yaşasın cehennem!” sözünü Abdülhamit için söylediği
kayıtlarda belirtilmektedir.
31 Mart ayaklanmasında da Kürt Said, yeniden sahneye çıkar.
İngilizlerin tek bir kurşun atmadan bir Türk toprağı olan Kıbrıs’ı ele geçirmesinden
büyük bir sevinç duyarlar.
31 Mart ayaklanmasında birçok, Türk subayını vahşice katlettikleri halde Hıristiyanların kapısına birer nöbetçi koyarak onları korurlar.
Yağmalanan Türkler ise umurlarında değildir.
Fakat Mustafa Kemal “in kurmay başkanlığını yaptığı Yıldırım Orduları çok geçmeden bu isyanı bastırınca Isparta’ya sürülür.
Bu andan itibaren Kürt Said Mustafa Kemal’i artık unutamayacak ve onun kurduğu
Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı tüm kinini kusacaktır.
Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkınca Said-i Nursi tekrar sahneye çıkar.
İngilizlerin güdümünde Kürt Teali Cemiyeti” ni kurar ve İngilizlerin işgal planlarına uygun
olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yeniden Kürdistan düşleri görmeye başlar.
Cumhuriyet “in ilanından sonra da Kürtlerin isyan dalgası devam eder.
Said-i Nursi de bu isyanlara katılır.
Şeyh Sait” in isyanına katıldığından dolayı yeniden sürgüne gönderilir.
Şeyh Sait Türk Ulusu “na karşı bu hainliğinin bedelini darağacında sallanarak öder.
Gülen hareketi, Türkiye başta olmak üzere çeşitli ülkelerde eğitim ve sosyal amaçlı
faaliyetler gösteren bir organizasyon haline getiril ilmiştir.
Eğitimde, Gülen tarafından “altın nesil” olarak ifade edilen bir insan modelini yetiştirme
amaçlı ev, okul, dershane, kültür merkezleri, üniversite gibi kurumlar oluşturuldu.
Ayrıca cemaatin bu faaliyetlerini finanse etmek için kullandığı, yardım organizasyonlarını
gerçekleştirdiği çeşitli vakıf ve dernekleri ile ticari faaliyet gösteren basın yayın kuruluşları,
hastaneleri ve finans kurumları hızla çoğalmaya başladı.
Geçmişin acılarının intikamını almak isteyen Türk ve İslam düşmanı dış güçler, dini kisveler altında küresel çeteler, 1985 de Nur Mason Locasını kurarak, yetiştirdikleri tetikçilerle ülkemiz üzerinde akla hayale gelmedik alçaklıkları sergilemişlerdir.
Bazı paşaların Mason Localarına kayıtlı olması, çalışmalarını sinsice devam ettirmeleri ve kendilerine tabi olmayanları ordudan uzaklaştırmak için sergiledikleri kumpasları
mağdurlardan dinliyoruz.
Hazreti Muhammed (sav) ‘siz bir İslami ortaya çıkarmaya, Ilımlı İslam adıyla, dinler arası diyalogla, medeniyetler arası diyaloglarla halkı uyutmaya, saçma sapan programlarla
devam etmişlerdir.
Ne yazık ki; devleti yönetenler, bu tehlikeyi ya sezememişler veya bilerek tavizler vermişlerdir.
Devletin en önemli yerlerine yerleştirdikleri militanlarıyla adım adım darbeye zemin hazırlamışlardır.
Orta doğu’ da dökülen kanların projelerini çizen emperyalist güçler, yıllarca İran- Irak savaşının sürmesini sağlamışlardır.
Hala Orta doğu’ da ve İslam Ülkelerinde dökülen kanların sorumluluğu Haçlı ruhu
taşıyan bu güçlerdedir.
Senaryoları bunlar yazıyor, uygulamaları kuklalar ve yetiştirdikleri Haşhaşiler uyguluyorlar.
Oy uğruna bunlara taviz ve destek verenler, yeni yeni gerçekleri öğreniyorlar.
Başta Milli Eğitimimiz olmak üzere diğer kurum ve kuruluşları büyük ölçüde ele geçirmişler ve darbeye hazırlanma fırsatını bulmuşlardır.
Yüzlerce insanımızı, polisimizi ve askerimizi gözlerini kırpmadan şehit eden, Ankara’nın
beyni olan Meclisimizi ve Özel Harekât Merkezlerini bombalayan bu satılmışları, emir
verenleri, destek olanları halk olarak cezalandırılmasını, idamların geri gelmesini istiyoruz.
NATO ile ilişkilerin, İncirlik üssünün kapatılmasında yararlar görüyoruz.
Bütün bunların nedenlerini inceleyecek olursak!…
Ülkemizin yer altı ve yer üsttü kaynakları her daim dış güçlerin cazibe merkezi durumundadır ve olmaya da devam etmektedir..
Türkiye’nin kapitalist gelişme süreci, aynı zamanda, ülke pazarının emperyalist büyük güçlerle uluslararası mali sermaye gruplarının faaliyetine daha geniş şekilde açılması süreci olmuştur.
Kuruluş süreci sonrasında kısa bir süre için uygulanan “millileştirme” politikasının da terkedilmesiyle hemen hemen devamlılık gösterecek şekilde emperyalist Batılı devletlere ve uluslararası tekelci sermayeye verilen tavizlerle bağımlılık koşulları giderek ağırlaşmış;
uluslararası ikili ve çok taraflı mali-ekonomik ve askeri anlaşmalarla bağımlılık ilişkileri kayda
bağlanmış ve pekiştirilmiştir.
Türkiye ileri teknoloji ve bu teknolojiyi gerektiren araçların üretimi alanında denebilir ki tümüyle dışa bağımlıdır.
Uluslararası ve yerli büyük sermaye ekonomide köşe başlarını tutmakta;
artı değerin büyük bir kesimini kâr-faiz ve rant getirisi şeklinde ele geçirmektedir
Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız bir devlet olarak kuruluşunun üzerinden 102 yıl geçti.
Türk devlet iktidarı, 80 yıla yakın süredir, Batılı emperyalist “ittifak”lar içinde yer alıyor.
Bu süreç içinde ve bu “ittifak” dâhilinde geliştirilen mali, ekonomik ve askeri ilişkiler Türkiye’yi uluslararası sermaye ve Amerikan emperyalizmi başta olmak üzere emperyalistlere giderek daha
fazla bağımlı hale getirdi.
Anti emperyalist mücadelenin zafere ulaşması için, emperyalizmin içerideki işbirlikçilerinin iktidarına son verilmesi ve halkın demokratik egemenliğine dayanan bir yeni yönetimin oluşturulması şarttır ve
bu mücadele ancak emekçilerin öncülüğünde, tutarlı antiemperyalist ve tam bağımsızlıkçı çizgide sürdürülürse kesin zafer yönünde ilerletilerek bağımsızlık teminat altına alınabilir.
Emekçilerin öncülüğü, tekelci burjuvazi ve büyük toprak sahipleri iktidarının yıkılması ve yeni bir toplumsal yaşamın tesisi için en güvenilir toplumsal sınıf dayanağını oluşturacak, mücadelenin başarılı
ve tutarlı şekilde sürdürülmesini sağlayacaktır.
Türkiye’nin tüm işçi ve emekçileri bir platform etrafında birleşerek bunu gerçekleştirebilir, ülkede yeni bir toplumsal yaşam inşa edebilirler.
Bunun güç ve olanakları vardır.
Eksikliği belirgin ve giderilmesi şart olan bilinç ve örgütlenme ise elde edilebilir, sağlanabilir,
gerçekleştirilebilir olandır.
Ülkemizin stratejik önemi birçok olayların merkezi olmasında önemli bir etkendir.
Bu iktidardan öncesinde yaşanan olaylara baktığınızda emperyal güçlerin amaçlarına ulaşmada temel etken olarak hassas konuların kaşındığını görürsünüz.
Acı olan ise milletimizin üzerimizde oynanan oyunları ve bu oyunları sahneleyen oyuncuları görmemesidir.
Bilinmeli ki; bir devletin başka devletler üzerinde kendi çıkarları doğrultusunda hegemonya kurup, kaynaklarını kullanmasıdır emperyal güç.
Dünya ülkelerinin her geçen gün artan petrol ihtiyacı, bu ülkelerin ilgisi dünya petrol yatakları
rezervinin yaklaşık yüzde 50’sine sahip olan orta doğu bölgesi ve ulaşım açısından üç kıtanın (Avrupa-Asya ve Afrika) kavşağında yer alması, stratejik önemi yanında BOR ve TORYUM gibi geleceğin enerji kaynaklarının zenginlikleriyle de ülkemiz emperyalistlerin yüzyıllardır rekabet, ettiği bir bölge olmuştur.
ABD’nin başını çektiği emperyalist güçler ülkemizi kontrol altına almak için din, mezhep, etnik köken ve siyaset kartları üzerinden her dönem önce o ülkenin dinamiklerini bozar sonra da düzenleyici bir metotla dinamikleri istenen biçimde hayata geçirirler.
Bu yöntem ile görünürde istikrarsızlığı istikrara çevirme rolünü oynar.
Bu oyunların ülkemize yansımalarına bakacak olursak; AKP iktidara gelmeden önceki yıllarda bunlar ülkemizi parçalamak için sağ-sol, alevi-sünni, etnisite ve siyasi çatışma kartlarını oynamıştır ve kısmen etkili olmuştur.
Mesela; 1980 ihtilali öncesi her gün yüzlerce vatandaşımız hayatını kaybederken 13.Eylül günü kan akması durmuştur.
Manidar değil mi? bazıları amaçlarına ulaştı tabi ki, olan bir hiç uğruna hayatlarını kaybeden
vatandaşlarımıza oldu.
Aynı dönemlerde farklı bir oyun sahnelendi.
Bu oyun Alevi-Sünni ayrıştırılmasıdır ki Malatya, Sivas Ali baba mahallesi, Maraş-Çorum ve Sivas katliamları, Gazi mahallesi olayları mezhep kavgalarının yaşanan örnekleridir.
Emperyal güçlerin oyuncağı PKK terör örgütünün ülkemizin birçok yerinde binlerce Vatandaşımızı katletmesi ve çıkar kavgası sonucu siyasal İslam savunucularından biri olan FETÖ terör örgütünün yaptığı sözde darbe olaylarıdır ki yüzlerce Vatandaşımızın ölmesine sebep olmuştur.
Bu yapının uzantıları varlıklarını bugün de hızla sürdürmektedirler.
Oyun kurucular korunurken oyunun farkında olmayanlar cezalandırılıyor.
Yani olan yine vatandaşlarımıza oluyor.
Siyasal İslam’ın ülkemizde asıl yükselişi ve bir harekete dönüşümü, sermaye birikiminin tıkanma sürecine girdiği 80’li yılların sonlarında başlamıştır.
Toplumsal muhalefetin kendisini dini hurafelerle ifade etmesinin kolaylığı ile depolitizasyon (halkı siyasal katılımlardan olabildiğince uzaklaştırmak, siyasetten uzak tutmak) ve diğer siyasallaşma
kanallarının baskı altına alınması ile birlikte dinci gericiliği bir “alternatif” haline getirmiştir.
İşte mevcut iktidar bu alternatifin sonucudur.
Birileri ben BOP projesi eş başkanıyım derken bu gerçeği ifade etmiştir.
Bu gerçekten hareketle emperyal güçlerin ülkeyi parçalama hedeflerinin hızlandığı, hedefe
ulaşmadaki parlamenter sistemin yarattığı engelleri ortadan kaldıracak ve isteklerinin tek adam ile yerine getirileceği bir sistem empoze edildi ve 2.5 milyon mühürsüz oy geçerli sayılarak istenen sonuç elde edildi.
Şu anda ülkemizin orta doğu bataklığında boğuşması, içeride demografik yapımızın bozulmasına yol açan milyonlarca mülteci başta olmak üzere çözülmeyen sorunlar yumağı ve ekonomide yaşanan
çöküş bu oyuna katılan ülkemiz oyuncuları üzerinden emperyal güçlerin elde ettiği bir kazançtır.
Şimdi de daha öncede denenen etnik ve mezhep çatışmalarını ateşleyecek alt yapı oluşturulurken, iktidar ve koşulsuz destekçileri milletimizin dini ve milli hassasiyetlerini siyasi çıkarlarına araç olarak kullanmaya devam ediyor.
Bunun en yakın örneğini çeşitli kurultay ve benzeri toplantılarda görmekteyiz..
Ve gelelim teğmenler meselesine,
*Kahraman ordumuzun kahramanları genç teğmenlerimizin “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” dedikleri için mi ordudan ihracı bazı basın organlarının manşetlerinden düşmüyor..
Boşlukları biat etmiş veya hala var olan feto artıkları ile mi dolduracak!
Minbere kılıçla çıkan Ali Erbaş’ı neden atmadınız demezler mi?
*Mustafa Kemal’in Askerleri öncülüğünde Türk Milleti sayesinde vatanımız hep vardı, hep de var olacak.
Vatan kurulurken tarikat ve cemaat mensuplarına askerlikten muaf olmak isteyen anlayış mı ?
Vatanı koruyacak.
Diyoruz.
Siyasal İslam anlayışı olan iktidarın ifadeleri emperyal güçlerin değirmenine su taşımak değil de nedir?
Siz söyleyin.
Ülkemizin birlik ve bütünlüğünü kurdukları oyunlarla bozmaya çalışanların oyuncusu olmak vatana ihanettir.
Vatan hainliğidir.
Seçimlerde 1.parti olan CHP Genel Başkanı Özel ne yapıyor derseniz oyunculardan biri olarak yumuşamanın rahatlığını yaşıyor.
Millet mi? bunların tamamı için ne önemi var havasındalar.
Emperyal güçlerin oyuncusu olarak siyasi gelecekte alternatif olduklarını göstermek daha önemli galiba!
Velhasıl;
Ortadoğu da siyaset çok hızlı değişim yaşarken, masa başında sınırlar yeniden dizayn ediliyor.
Tıpkı 1945’te, 2. Dünya savaşı sonrası, Yalta da ABD ve Rusya nasıl dünyayı dizayn ettiyse
şimdide aynı senaryo Ortadoğu için yapılıyor…
İsrail ise;
Tevrat’ın Tekvin kitabının 15. Bab’ın da ise şöyle yazmaktadır:
O günde Rab, Abraham’la ahdedip dedi: Mısır ırmağından (Nil) büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar bu diyarı, Kenileri ve Kenizzileri ve Kadmonileri ve Hittileri ve Perizzileri ve Refaları ve Amorileri ve Kenanlılarıve Girgaşileri ve Yebusileri senin zürriyetine (soyuna) verdim.
İsrail Tevrat’ın hükümlerine göre Suriye’de topraklarını genişletiyor…
Türkiye de de öyle bir algı yarattılar ki;
Suriye’de kazandık diye bayram ediyorlar.
Türkiye ne kazandı?
Emekli maaşı mı artıyor?
Asgari ücret mi artıyor?
Enflasyon mu düşüyor?
Dikkat edecek ve inceleyecek olursak, ABD, kararlı bir biçimde BOP planını yürütmeye devam ediyor.
Edecek.
Irak’tan başlayarak Libya’da ve 8 Aralık 2024 tarihi itibarıyla Suriye’de BOP haritasında
belirlediği amaçlarına ulaştı
Bilene bilmeyene, duyana duymayana, görene görmeyene vb zafer naraları atanlara, tef ve davul çalıp kutlayanlara, İran’dan sonra sıraya girelim…–araştırma, alıntı, derleme-…Vesselam..
Hoşça kalın dostça kalın, sağlıklı kalın…
Ramazan Yazar
Emekli Teknik Öğretmen
Kaynak (1) Dinler arası Diyalog İhaneti Prof. Dr. Yümni Sezen
(2) Türk Mitolojisi&Tarihi 02 Aralık 20018
Ramazan YAZARramazanyazar@kirsehiranadoluhaber.com

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT

Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.