Busene Ocak ayı aşırı soğuk geçti, ayaz vardı ama kar
farklı günlerle bir iki defa o anlık yağdı bizleri sevindirdi,
umutlandırdı ama arkası gelmedi…
Eskiler ve ben de şöyle diyoruz;
“Benim çocukluğumda boyum kadar kar yağardı.
Ben küçükken yağan kardan dolayı,
karşı eve tünel açıp gitmiştik.
Ben küçükken dam başlarında
üç metrelik kar olurdu.”
Tırmık ve yabalarla damın üstündeki karı temizlerdik, o kar
büyük bir yığın oluşturur, sonradan onun çevresinde neler
yapmazdık ki, ne oyunlar oynardık o anları yaşayanlar iyi bilir…
Bunları biz de arkadaşlarımda yaşadık.
Nerde o eski kışlar…
Ne demiş duvar yazısı şairi:
“Yaz yazlığını bilecek.
Kış kışlığını…
Kız kızlığını bilecek.
Puşt puştluğunu…”
Her mevsimin, her döngünün bir mizacı var.
Yaz ısıtacak, kış soğutacak, bahar coşturacak,
hazan hüzünlendirecek.
Ama mevsimler karıştı.
İnsanlar gibi mevsimler de değişti.
Değişen dünya ikliminde suçlu arıyorsanız
ben size küçük bir ipucu vereyim.
Küresel ısınma!
Nasıl oluyor, neden oluyor, kimler sebep oluyor,
ne kadar zamanda etkisi görülecek, nasıl bu dertle
cebelleşiriz diye sorarsanız;
Ansiklopedi gibi bir kitap ortaya çıkar.
Kısaca anlatalım:
İnsanoğlu doğanın dengesini (!) bozmaya
başladığından beri, bu ısınma da her geçen gün hararetleniyor.
Çevre kirliliği ve gazlar atmosferde olumsuz etki yaratıp gelen
Güneş ışınlarının dünyada sera etkisi adını
verdiğimiz bir olayı tetiklemesini sağlıyor.
Geri dönüşemeyen ışınlar sıcaklık etkisi yapıyor.
Her şey allak bullak oluyor, mevsimler değişiyor, meyveli
ağaç hasatta iken yeni çiçek açıyor.
Mevsimler bununla kalmayıp yer değiştiriyor,
meteorolojik yağış düzeni bozuluyor.
Kışın yağacak yağış yaza kalıyor,
o yağışın da bize faydası olmuyor.
Hatta taşkın adını alarak zararı oluyor!
En kestirme ve basit anlatım bu…
Kısaca ve özetle şunu da diyelim ki:
Bozulan dünya düzeni mali, ekonomi, insani ve fiziki açıdan
olduğu kadar, kimyasal ve biyolojik olarak da kendini hissettiriyor.
Çevre değerleri ve ekoloji bu süreçte had safhada dejenere oluyor.
Her dejenerasyon tüm canlıları etkiliyor.
İklim değişiklikleri ve küresel ısınmaya bağlı olarak,
Ülkemiz ve yöremiz etkileniyor.
Yağış rejim düzensizlikleri ve ısınmaya bağlı olarak
bir tehlike kapımıza geldi:
Kuraklık…
Yöremiz, ülkemizdeki yağış açısından zaten şanslı
ve zengin değil, bu tehlikeden ve getirebileceklerinden
daha da sıkıntıya gireceğiz..
Yağmayan kar, azalan yağmurlar, su toplama alanlarındaki
doluluk oranlarının düşüklüğü bizi tedbirli olmaya sevk ediyor.
Kuraklık kapımızı çalıyor!
Başta içme suyu, peşi sıra tarımsal sulama ile endüstriyel
kullanımlar ve diğer kullanım alanlarındaki ihtiyaçlarımız ve de
tüketimleri açısından düşündüğümüzde şapkayı önümüze
koymanın zamanı geldi de geçiyor.
Acil stratejik eylemler, vatandaşların bilinçlendirilmesi,
tüketimde tasarruf, geri dönüşümleri gündeme getirmek ve diğer
altyapı tedbirlerin genişletmek ilk yapılması gerekenlerdir.
Su yoksa hayat yoktur!
Kuraklık ve susuzluk çok ciddiye alınması
gereken ve hayati durumlardır.
Bardağımıza koyacağımız bir bardak suyun macerasını
bilirsek ancak suyun önemini kavrarız.
Ağaca verdiğimiz bir kova suyun, fabrikadaki imal edilen
ürünün ortaya çıkmasına neden olan suyun nasıl sağlandığını
öğrenirsek suyun değerini anlarız.
Bitince değil… Vesselam…
Hoşça kalın dostça kalın, sağlıklı kalın…
Ramazan Yazar
Emekli Teknik Öğretmen
Bu yazımı mart ayının sonuna doğru Facebookta paylaşmıştım,
gündem ve konunun önemi itibarıyla KIRŞEHİR ANADOLU HABER
sitesinde tekrardan paylaşıyorum.
Sonraki yazımda bağlantılı olarak
‘’Su, kuraklık ve ekinler…’’ başlıklı yazım gelecek inşallah
selam ve dua ile..
Ramazan Yazar