Eskiler derlerdi ki, ‘’Abdül beş, mart dokuz’’..
21 Mart Nevroz ya da Ergenekon?
Hani, çoğumuzun Nevruz olarak bildiği,
yeni gün anlamına gelen Türklerde kutlanan nevruz bayramı.
Halk arasında Bahar bayramı olarak da bilinir.
Yeni başlangıçlar..
Baharın geliyorum dediği sıcaklığını güzelliğini bereketini sunmaya başlaması bizimde içimizde hissetmemiz..
Kışın soğukluğunun, zorluklarının aşıldığı,
ağaçların, doğanın güzelliklerin uyanmaya başlaması?
Kültür, bir milleti millet yapan değerler bütünüdür.
Kültürün en önemli unsurları, içerisinde barındırdığı binlerce yıllık gelenek ve göreneklerdir.
Yaşayan en eski kavimlerden olan Türklerin, tarihi derinliklerinden gelen zengin kültürel değerleri, gelenek ve görenekleri vardır.
Nevruz, Türklerin günümüze kadar
getirebildiği önemli kültür zenginliklerinden biridir.
Bu bayram, “nevruz”, “navruz”, “navrız”, “novrız”, “mevris”, “saban toy”, “ulusun ulu günü”, “cılgayak” gibi isimlerle de anılmaktadır.
Farsça Nevruz, tabiatın canlanmasını, yeniden dirilişi ifade eder.
Farsça ‘Nev’ yeni, ‘ruz’ gün yani “Nevruz” yenigün anlamına gelmektedir.
Nevruz gece ile gündüzün eşit olduğu, gün dönümü olarak da adlandırılan, ilkbaharın geldiği 21 Mart gününe rastlar.
Nevruz ile tabiat yeniden doğar ve yeni bir hayat başlar.
Nevruz günü, aynı zamanda iyilik ve bereketi temsil eden baharla, kötülük ve sıkıntıyı temsil eden kışın mücadelesini sembolize eder.
Bu gün nasıl yaşanırsa, bütün yılın da öyle geçeceğine inanılmaktadır.
Kısaca tarihi sürece bakmaya çalışalım..
Çinli Prof. Dr. Ch’in-Chung-Main’in eski Çin Takvimleri konusunda yaptığı araştırmalara göre M.Ö. VIII. yüzyıllarda yaşayan eski Türk Kavmi “Ti”’ler; Nung-li adlı hem ay hem güneşe göre düzenlenen ve mart ayını yılbaşı sayan bir takvimi kullanıyorlardı.
Chou Sülalesinin tarihinin “Göktürk Tezkeresi” bölümünde ise “Göktürkler, bitkilerin yeşerdiği zamanı yılbaşı olarak kutlamaktadır.”
denilmektedir.
Başka Çin kaynaklarında ise, milattan önce 3. yüzyılda Hunların bahar aylarında şenlik düzenlediğinin yer alması dolayısıyla geçmişi o yıllara dayandırılıyor.
Bir Prof muz, nevruzun çıkış kaynağını şu şekilde özetliyor:
“Nevruzun kökeniyle ilgili birkaç görüş ileri sürülmüştür.
Bunlardan birisi nevruzun Türk bayramı olduğu, Türkler vasıtasıyla bütün Asya ve Avrupa’ya yayılmış olduğudur.
Bu görüşü ileri sürenlere göre, nevruz geleneğinin temeli, Ergenekon Destanı’dır.
Ergenekon, Türklerin var olma düşüncesinin sembolüdür.
Nevruz, Türklerin Ergenekon’dan çıkışının anısına kutlanmıştır.
Ayrıca Çin tarih kaynakları nevruzun Hunlar döneminden itibaren kutlanmakta olduğunu kaydeder.”
Osmanlı döneminde de Nevruz, çok canlı biçimde kutlanmıştır.
Padişahın katıldığı törenlere Nevruz-ı Sultani ismi verilmiştir.
Cumhuriyetle birlikte yerleştirilmeye çalışılan ulus bilincine bağlı olarak özellikle Atatürk tarafından, Nevruz’un daha geniş katılımlı kutlanması teşvik edilmiştir.
Nevruz’un kutlanışı genel olarak tüm toplumlarda baharın başlangıcı ve doğanın yeniden hayat bulması ile ilişkilendirilse de ortaya çıkışı her toplumda farklı efsanelere dayandırılmış durumda.
Ebulgazi Bahadır Han’ın Şecere-i Türk adlı eserinde,
Ergenekon Destanı şöyledir;
Bir gün bütün kavimler Kök-Türkler’e karşı birleşerek onları hile ile yendiler.
Kök-Türkler’ in çadırlarını, mallarını, yurtlarını yağmaladılar.
Büyüklerin hepsini kılıçtan geçirdiler.
Küçükleri kendilerine köle yaptılar:
Bu yağmadan kurtulan Kıyan/Kayan ve Negüş/Tukuz bir gece kadınlarıyla birlikte atlanıp kaçtılar.
Düşmandan kaçıp gelen dört maldan(deve, at, öküz, koyun) çok buldular.
Dağların içinde insan yolu düşmez bir yer izleyip oturalım deyip dağa doğru sürülerini sürüp gittiler.
Vardıkları yerde akarsular, çeşmeler, türlü otlar, meyveli ağaçlar,
türlü türlü avlar vardı.
O yeri görünce Tanrı’ya şükürler kıldılar ve buraya Ergenekon adını koydular.
Dört yüz yıl sonra Ergenekon’da kendileri ve sürüleri çoğaldılar ki sığmadılar.
Bu sebepten buradan çıkış yolları aramaya koyuldular.
O zaman bir demircinin önerisiyle dağın geniş yerine bir kat odun, bir kat kömür dizdiler ve ateşlediler.
Tanrı’nın gücüyle ateş kızdıktan sonra demir dağ eriyip akıverdi.
Yüklü deve çıkacak kadar yol oldu.
O günü, o ayı, o saati belleyip dışarı çıktılar.
O günden beri yeni yılın başladığı gece Kök-Türkler’de adettir.
O günü bayram sayarlar.
Nevruzdaki renkler ve anlamları..
Sarı: Sarı rengin kutsallığı Şamanizm’den kaynaklanmaktadır.
Sarı renk, dünyanın merkezinin sembolüdür.
Tanrılar tanrısı Ülgen’in altın kaplı sarayı ve altın renkli tahtı dünyanın merkezini oluşturur.
Yeşil: Türk mitolojisine göre, Tanrı Ülgen’in yedi oğlundan birisinin adı Yeşil Kaan’dır.
Görevi bitkilerin büyümesini ve yeşillenmesini sağlamaktır.
Kırmızı:: Al ve kızıl renkler, tarihimizin başlangıcından beri Türk ruhu ve inancını yansıtmaktadır.
Türklerin Al bayrak kullanmaları ateş kültü ile açıklanır.
Çin kaynaklarına göre Kırgız hanlarının otağında kırmızı bayraklar bulunmaktadır.
XI. Yüzyıldan sonra al, bir renk adı olduğu kadar, bayrak adı da olmuştur.
2010 yılında Afganistan, Arnavutluk, Hindistan, İran, Kazakistan, Türkmenistan ve Türkiye’nin talebiyle 21 Mart Birleşmiş Milletler tarafından resmi olarak
“Uluslararası Nevruz Günü” kabul edildi.
Bu vesile ile, herkesin NEVRUZ´UNU yani bahar bayramını kutluyorum.
İnsanları birleştiren, kaynaştıran, güzelleştiren, insancıl aştıran her günün bayram olması dileğiyle.. Vesselam..
Hoşça kalın, dostça kalın, sağlıklı kalın…
Ramazan Yazar
Emekli Teknik Öğretmen