Prof. Dr. Erol Güngör, kendi döneminden sonraki yüzyılı aydınlatan önemli fikir, düşünce ve ilim adamlarımızdan biridir. Yetişmiş olduğu mekanın-muhitin tarihinden gelen manevi, ilmi ve kültürel kıymetleri onun tedrisatına, sağlam bir inanç temeli almasına, ilmi ve fikri tekamülüne önemli katkılar yapmıştır.
İkinci Meşrutiyetten beri batılalaşma adına yapılan yanlış uygulamaları ilmî bakış açısıyla değerlendirerek sosyal, kültürel ve siyasal buhranlardan çıkış yolları üzerine pek çok yazı kaleme almış ve bu hususta Müslüman-Türk ilim adamlarına ihmal ettikleri vazife ve sorumlukları hatırlatmıştır.
İlim adamlarına, hiçbir surette gelip geçici siyasi dalgalanmalara kapılmamalarını, her daim uyum ve dayanışma içerisinde kalarak insanlığın hizmetine sunulacak bilgi ve fikir üretmeleri tavsiyesinde bulunmuştur.
Kalem erbabının, erk sahiplerine karşı hoş görünme yolunu tercih etmelerini eleştiren Erol Güngör, fikir ve ilim adamlarının hür düşünce, eleştirilebilirlik, objektiflik, ve güvenilirlik merkezinde kendilerini konumlandırmaları gerektiğini savunmuştur.
Mensubu olduğu milletin manevi mirasını temellük etmiş bir aydın ve akademisyen kimliğiyle Erol Güngör hem akademik özgünlüğü ve hem de akademik özgürlüğü savunmuştur. Geçmişten yaşadığı döneme kadarki zaman zarfında ilim ve sanat adamlarının itibarsız kalmalarını, şahıslara değil Türk cemiyetinin genel gidişatına bağlayan Güngör, bu hususta Devletin başında bulunanlara büyük sorumluluk düştüğünü söylemiştir.
“Tekrar edelim, ilim ve sanat adamlarının itibarsız kalmaları birtakım şahısların ihmali veya kusurumdan değil, bugünkü Türk cemiyetinin genel gidişinden ileri gelmektedir. Bu biçimsiz gidişi düzeltmekle devletimizin başında bulunanlara büyük iş düştüğünü, onların gösterecekleri ilginin yeni yollar açabileceğini söyleyenler elbette haklıdırlar, ama işi sadece orada bırakmanın yetmeyeceğini de kabul etmeliyiz (Güngör, 1993:67).
Güngör, kendi döneminde akademik camia ile ilgili bazı endişeler taşımaktadır. Akademisyenler içinde kendini de dâhil ettiği yeni nesli, hocaları kadar kaliteli olmadıklarını söylemiş ve devamında “Bizim neslimiz üniversitede profesörlük mevkilerini işgal edecek çağa geldiği zaman yeni asistan ve doçent olanlar bizden daha iyi olmayacaklar” diye değerlendirme yapmıştır. Bu durumun nedenini akademisyenlerin ilmi hakikati bırakıp doktrinlere sarılması olarak şu şekilde görmekte ve şu şekilde açıklama yapmaktadır;
“Bizim hocalarımız “ilim öğrenmek” üzere tahsil yaparlardı. Bugünkü nesil doktrin öğreniyor. Hem de nereden? İhtilalcinin Not Defteri, Marksist’in El Kitabı, Anarşistin Cep Kitabı gibi kaldırım neşriyatından” (Güngör, 1993:32).
Güngör, ilim adamının vasıflarından bazılarını değerlendirirken ilim adamının bilgisinin her problemi çözebileceğine inanmadığı için şüpheci bir şekilde araştırdığı, tahkik ve ispat mevzu yaptığı konulurdaki bilgisine güvenmesi gerektiğini ama bu türlü bilginin dahi mutlak hakikat olduğunu iddia etmemesini önerir.
Bu yönüyle kendi dönemindeki siyasi atmosferde, dünyanın bütün hadiselerine bir mana verme iddiasında bulunan doktrinlere ilim sahasında itibar edilmeyeceğini söyler. Çünkü doktrinlerin vasat insanın zihni seviyesine hitap eden anlama sistemlerinden ibaret olduğunu ve ilmi bilgi vasfı taşımadığını belirtir (Güngör, 1993:255).
Güngör, içlerinde bir ilim veya fikir adamı olmadığı için bazı gazetecilerin kendilerine siyasi şemsiye yaptıkları doktrinlerini (sosyalizmi) yaymak ve öğretmek amacıyla yazdıkları kitapları ülkenin meselelerine ilmi reçete olarak göstermelerine şiddetli bir şekilde karşı çıkmıştır. Bir insanın bir meseleyi bilimsel açıdan incelemek için bir bilim dalında ihtisas yapması gerektiğinin altını çizerek akademik yetkinliğin ve yöntemin önemi üzerinde durmuştur (Güngör, E. 1993:226).
Güngör’ün yıllar önce tespit edip öneri olarak kaleme aldığı Öğretim Üyesi Yetiştirme Programının önemi ve akademik alanlardaki beklentiler günümüzde Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) tarafından da üzerine durulan hususlardan olmuştur.
Ülkemizin dünyanın 10 büyük ekonomisinden birisi olma hedefi kapsamında YÖK tarafından doktora eğitimine yönelik birçok yeni program hayata geçirilmektedir. Akademide yaşanan birçok sıkıntılı süreçlere rağmen, ülkenin ihtiyaçlarına göre 100 temel alan, bilim ve teknolojide yaşanan gelişme ve eğilimlerin sürekli takip edilerek uluslararası rekabet edilebilirliğimizin güçlendirilmesi yeni umutların oluşmasına neden olacaktır.
Atılan bu adımlar ve yapılan yatırımlar Erol Güngör’ün akademik yapılanma ve ilim hassasiyeti hususlarında ne derece ileri görüşlü olduğunu ve ne kadar isabetli önerilerde bulunduğunu ortaya koymaktadır.
DEGERLİ HOCAM EROL GÜNGÖR GİBİ KIRŞEHİRİN YETİŞTİRDİĞİ, TÜRKLÜK VE VATAN SEVGİSİYLE YOGRULMUŞ BİR FİKİR ADAMINI KONU ALDIĞINIZ İÇİN TEŞEKÜR EDRİM. BU GÜNLERDE BU FİKİR VE GÖRÜŞLERE ŞİDDETLE İHTİAÇ VAR.