Yaşadığımız dünya âleminin
en hayati çalışma alanı olan eğitim-öğretim faaliyetleri;
Oluşturulan sevgi-saygı ve karşılıklı güven duygusu
sayesinde, uzun yıllar huzurlu ve verimli şekilde
çalışmalarını sürdürmüştür.
Ancak; günümüze gelindiğine ne yazık ki bu dengeler
bozulmuş ve doğal olarak nezaket, merhamet, birbirini
sevme-koruma gibi insani duygular gevşetilmiş, yok
denecek kadar azlık noktasına gelinmiştir.
Bu yozlaşma hallerinin bu gün dile getirilmesine,
geçtiğimiz günler televizyonlara haber olan bir Okul Müdürünün
Endüstri Meslek Lisesi öğrencisinin, hayâsız ve insafsızca
Kurşunlanarak katledilmesi..
Ne kadar can acıtıcı değil mi?
Bu gün rastgele herhangi bir okula veya eğitim kurumuna girdiğiniz
zaman saçı-başı darmadağın ya da kazınmış, yaka paça açık,
Bir kısmı da saygı duygusunu hemen hemen yitirme noktasında,
yaşadığı hayattan gününü güzel geçirme dışında fazlaca beklentisi
olmayan sözde öğrenci tiplerini görmemiz mümkündür.
Bir de öğretmen kitlesi var ki; tedirgin, bir bölümü kot pantolonlu,
yakası paçası bir tarafta, hatta sakallarla, aynı zamanda da
aynı ortamı paylaştıkları aykırı davranışlı öğrencilerden şikâyetçi,
kısaca mutsuz bir topluluk psikolojisi egemendir çoğunda…
Kıyafet yönetmeliği değişikliğiyle öğretmenlere
bir kıyafet serbestliği getirildi.
Öyle bir serbestlik ki…
Okula giriyorsunuz.
Kot pantolonlu, saç-sakal karışmış, yaka bağır açık,
sandaletli, çizmeli kadınlı erkekli kişiler ortalıkta dolaşıyor.
Öğretmen mi, veli mi, görevli mi belli değil.
Bu kişiler ders verirken, dinleyenlerinin dikkatlerinin
bu kişiler üzerine kaymaması mümkün değil.
Ya bayanlara gelirsek nadirde olsa!…
Daracık pantolonlar, aşırı makyajlar v.b her şey var.
Bu kişilerin sınıfta ergenlik çağındaki genç çocuklara
ders anlattığını düşünürsek…,
En azından verimli bir dinleme-öğrenme faaliyeti
içinde olmaları söz konusu olamaz.
Çözüm önerimiz:
Öğretmen sendikalarının da onayı alınarak, tez elden
Öğretmenlere önlük zorunluluğu getirilerek kıyafet
anarşisinin önüne geçmek.
İnanın çok faydalı bir değişiklik olacak.
Eğitim-öğretim hayatımız böyle bir kararla rahat bir nefes alacak!
Özetle alttan üste her kesimin birbirini suçladığı bir
memnuniyetsizlik tablosu ile tuhaf bir eğitim öğretim faaliyetlerini
kör topal sürdürmeye çalışıyoruz.
Bunların istisnaları vardır ama yüzdesi nedir?
Doğrusu onu tam bilemiyorum.
Okullarımızın geneline bakarsak; hangi ileri görüş sahibi
icat ettiyse proje okulları ve fen liseleri benzeri ünvanlı okullar
belki bir oranda, ama diğerleri özellikle uzak semtlerdeki unvansız
okullarımızın hali üzülerek belirtiyorum ki pek gelecek vadetmiyor.
Okuyan da okutan da ne yazık ki sorunlu.
Bu arada gücünü zorlayarak, ümidini özel okullara, özel kurslara,
hatta çok özel kişisel kurslara bağlayan bir kitlemiz var ki,
bu konuya adı gibi özel bir dosyada değinmek istiyoruz.
Kısmetse yakın bir gelecekte.
Devlet destekli, yaldızlı ünvanlı Mesleki ve Teknik Eğitim
kurumlarının da titizlikle irdelenmesi elzemdir.
Bu ara yazmadan geçemeyeceğim, atama bekleyen binlerce
öğretmen varken sosyal medya ve benzerlerinde 830 civarında
Suriyeli öğretmen ataması yapıldı şeklindeki açıklamalar insanlarımızın
içini acıtıyor..
Nasıl ki binlerce Suriyeli sağlıkçı atandığı gibi..
Necip Fazılı ‘’Sakarya’’ şiirinde yazdığı gibi,
“öz yurdundasın garip, öz vatanında parya” mıyız?
Şu sıralar tv kanallarından izliyoruz, Suriyeliler, Afganlar, Pakistanlılar,
Sudanlar, Afrika’nın adının duyulmadığı bilmem ne kabileleri Ruandalılar
vb vb birileri Ülkemizin beka sorunu ile iyi oynuyor da..
Padişahım çok yaşa!
O’da başka bir yazımızda kısmetse.
Dostlar; konumuz elbette geniş kapsamlıdır.
Her kesimi ilgilendiren hayati bir alandır.
Amacımız, canıyla, gücüyle, özveriyle çalışan, çaba gösteren
değerli öğretmenlerimizi, eğitim-öğretim geleceğimizi, sevgili
öğrenci ve velilerimizi yakışıksızca yermek değildir.
Bizler hepimiz elbette ki bir bütünüz.
Unutmayalım ki Cumhuriyetimiz bu önemli konuyu zamanında
çözmüş ve karşılıklı sevgi ve saygı anlayışıyla uzun yıllar
başarıyla yürütmüştür.
Buna karşılık bugün bizler kendini eğitimci diye lanse eden
bazı meslek dışı kimselerin yaz-boz tahtası gibi günü birlik,
şuradan buradan alınma, bünyemize uymayan yanlış
uygulamalarının cezasını çekiyoruz.
Tablonun hiç şüphesiz ana nedeni budur kanımca.
Bilmeliyiz ki tenkit ettiğimiz, beğenmediğimiz ne varsa
hepsi insan eseridir.
Sorunları ortaya koyarken hep suçlama yoluna sapmak
derde derman değildir.
İşin ilacı çalışarak, güvenerek birbirimize sarılmadır.
Yoksa her konuda olduğu gibi kendi yükümlülüğümüzü
yok sayıp, her şeyi devlete mal ederek sorunları çözemeyiz.
Özetle sorunda çarede bellidir ve özümüze dönmeliyiz..
Diye düşünürken bakanlık yeni bir modeli içimize salıverdi..
“Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” yeni müfredat..”
Bakan tarafından onaylandı ve önümüzdeki yıldan
itibaren yürürlüğe konularak uygulanacak..
Sizi bilmem ama benim en çok ‘’Maarif’’ ifadesi
dikkatimi çekti neden ‘’Maarif’’ Milli Eğitim yazmak
veya başlığını kullanmak çok mu zordu da çocukların
beyinlerini karıştırıp yeni bir yapılanmanın temeli
atılıyor diye düşünüyorum..
Yani bazı kafalarla içimdekilerle işimiz çok mu çok zor… Vesselam..
Hoşça kalın dostça kalın, sağlıklı kalın…
Ramazan Yazar
Emekli Teknik Öğretmen