Bu haber 11 Şubat 2023 - 20:47 'de eklendi ve 886 views kez görüntülendi.
Bazen oturursun klavyenin başına parmakların tuşlara gidemez..
Cümle kuramazsın, düşündüklerini satırlara dökemezsin..
Acıya sarılmış yüreklerle, hop oturup hop kalkıyoruz saatlerdir.
Yazımı yazmam ne mümkün, oturdum masanın başına başladım karalamaya ama bir türlü sonu gelmedi ne yalan söyleyeyim anlamsız geldi yazmak.
Acıya merhem olamamak var ya, orada durdu işte zaman.
Zaten sözün kıymeti de yoktur bu zamanlar..
Bu defa kendi içimi dökmeye de ihtiyacım var doğrusu, tabii sonunu getirebilirsem.
Zira neredeyse bir cümleyi yazamadan yeniden dönüyorum başa.
Klavyede çaresizlik içinde geziniyorum..
Yeni acılar ve çaresizlik nedir bilir misiniz?
Nasıl mı?
Anlatırım az sonra.
Doğal felaketler, baş edemediğimiz acılar yaşatıyor beraberinde.
Bu acıları daha öncede yaşadık….
Bir de toplum olarak umursamaz bir tavrımız var, bize bir şey olmaz şuursuzluğumuzda vardır inkâr etmeyelim…
Önlemi alınmazsa, doğal felaketlerle,” yangın, sel, deprem” baş edebilmek imkânsızdır…
Doğru mudur evet doğru..
Son yüzyılın en büyük felaketleri yaşanıyor art arda.
Doğal felaketlerin yanında bir de biyolojik savaş veriyor bu yüzyıl.
Sistemin kurulumunda bir sorun olduğu o kadar aşikâr ki, yapabileceklerine sorunların üstesinden gelebileceğine inanmıyor insan haliyle.
Yine de bir yol arayışında olmak zorunluluğu boynumuzun borcu.
Koordine olabilmek, doğal felaketlere hazırlıklı olmak gibi sorumluluk bilincini olgunlaştırmak emek isteyen şeyler, biz dayatılan zorunlulukları da pek sevmeyiz ama uyum sağlarız farkına varamadan.
Yetkililer bu aşamada ne yapar ne düşünüyor bunu anlamak zor çünkü akıl zihin herkeste çok yorgun.
Seçtiklerimizin beceriksizliğine, seçecek olduklarımızı eklemek için gün sayıyoruz, baksanıza seçime doğru yol alıyor ülke.
Yirminci yüzyılda, teknolojiyi önemli olanlar için neden göz ardı ederiz ki..
Yardımlarda ulaşımda etkisiz kaldık..
Bunlar bu depreminde önüne geçti doğrusu.
Kendi insanına kulaklarını tıkayanlarla hiçbir zaman bir adım öteye gidilmez…
Aciz kaldık işte daha ne olsun.
Biz bu afetlerin benzerlerini daha öncede yaşadık, bir yıl öncesi kadar Kastamonu Bozkurt ilçesinde yaşanan sel felaketinde de aynı duygularla saplanıp kalmıştık olduğumuz yere.
Orada da ateş düşmüştü içimize.
İhmalkârlık, iş bilmezliğin vb hala daha söylenir durur.
Yetkililer yine kabul etmezler…
Bizlerle birlikte sel felaketinde binlerce yürek aynı acıya ve çaresizliğe eşlik etmişti..
Adeta seferberlik ilan edilmişti ve yardımların ardı arkası kesilmemişti, sonra bıçak gibi kesildi ve….
Şimdi ise yüzyılın en büyük felaketiyle boğuşuyor Ülkem.
Neye üzüleceğini şaşırıyor insan, ateş düştüğü yeri yakıyor sözü, her ne kadar doğru olsa da, o ateşi yine birlikte acıya ortak olma duyarlılığı gösteren çokluklarla söndürüyorsunuz.
Felaketin büyüklüğü tartışma götürmez.
Yerbilimcilerin uyarıları, biz söyledik, önlem alınsın dedik, söylemleri neredeyse hep bir ağızdan telaffuz ediliyor. .
Müteahhitlerin hırsları, az malzemeyle çok iş yapma kurnazlıkları ve buna göz yumanlar yüzünden binlerce aile kan ağlıyor kan.
Ulaşım erişim konusunda yardım ekiplerinin yetersizliği her satır başı sözde, yazıda kendini gösteriyor, buda ayrı bir acı yaratıyor haliyle.
Olan oldu şuursuzluğunu bırakalım ne olursunuz, siyasilerin birbirini suçlamalarından bıktık.
İşini iyi yapmayanlardan bıktık.
Kurtarılmayı bekleyen yüzlerce insanımıza geç kalınmasın yalvarışındayız.
Kadere topu atmak vicdanları rahatlatıyor mu acaba? Vesselam….
Hoşça kalın dostça kalın, sağlıklı kalın…
Ramazan Yazar
Emekli Teknik Öğretmen