Kitaplar derki; Ataerkillik, erkek otoritesine dayanan
bir tür toplumsal örgütlenme düzenidir.
Bu düzenin temelini erkeğin üstünlüğü fikri oluşturur;
Soy erkekler tarafından belirlenir, hâkimiyet erkeklerindir.
Bu toplumlarda erkeklere kadınlardan daha çok saygı gösterilir.
Bu erkek üstünlüğü ilkesi etrafında, toplumun kültürü, adetleri,
inancı ve mitolojisi, anaerkil düzenli toplumunkinden farklı bir biçim oluşturur.
Ataerkil idik şimdi evlat erkil olduk.
Biz evlatlarımıza kul köle olurken, onları hayata dair farkına
varmadan köleleştiriyoruz.
Akşam balkondayım öylesine izliyorum.
Bu balkon beni çok düşündürüyor.
Neyi, nerede, niçin, neden yanlış veya doğru yapıyoruz diye sorgulatıp duruyor.
Apartmanda karşı komşumuzun üç tane kız çocuğu var.
Benimde dört torunum var ikisi kızımdan Ankara’dalar biri ortaokulda birisi
liseyi bitirdi bugün sınava girecek, Allah cümle evlatlarımıza zihin açıklığı versin..
Kaman da da oğlumdan bir erkek bir kız torunlarım var, bunlar bize gelince
komşunun çocuklarıyla iyi arkadaşlar heman haşır neşir olup oyun üzerine oyun
kurup vakitlerini geçirirler..
Gelelim komşunun çocuklarına, bu çocuklar bazen apartmanda kapılarının
önünde çöp toplayıp atıyorlar, güzel bir şeyler yapıyorlar..
Öylesine hoşuma gitti ki gülümseyerek onları izledim.
Tatbiki onların benim kafamda dolaşanlardan haberi bile yok.
Yaşları 8, 12 arasında..
Şimdi çocuk çalıştırılır mı diye kıyamet koparmayın.
Bu çocuklar çöpleri öyle neşeli oyun içerisinde topluyorlar ki…
Her defasında, çöpü atıp oynaya zıplaya, dans ederek döndüler.
Haa bu çocuklar okuldan çıkarken birbirlerini destekli alıp geliyorlar.
Fırından ekmek alıp, marketten de ufak tefek alışveriş yapıyorlar.
Ayyy yazık deneyin.
Bu ve bunun gibi çocuklar çöpü atıp, ekmeği alarak ailedeki dayanışmayı öğreniyor,
iş bölümünde büyüklerine yardım ederek emeğin, dayanışmanın bilincine varıyorlar.
Aynı zamanda para nedir öğreniyorlar.
Okuldan kardeşini alarak kardeşler arasındaki
ömür boyu sürecek kopmaz bağı oluşturuyorlar.
Sokakta ve kat girişinde (Fatih Apt kat girişleri bir daire kadar) oynayıp bazen
arkadaşlarıyla elleri yüzleri toz oluyor ama bütün güzellikleri yaşayıp, hem zihinleri
dinleniyor hem de enerjilerini akıtıyorlar.
Anaları babaları ellerinden tutmuyor, oyun oynarken başlarında beklemiyor,
düşmesin diye gerilmiyorlar.
Aman dizi kanamasın demeden özgürce çocukluklarının
doya doya çocukluklarını yaşamasına izin veriyorlar.
Sanki bizim çocukluğumdaki gibi.
Hür ve özgüvenli büyüyorlar.
Yani hayatla başa çıkmayı öğrenip, ders alıyorlar.
En baştan ve en önemli eğitimi ailesiyle birlikte yaşayarak alıyorlar.
Olmazsa olmaz hayat dersini en yerinde, ailesinden alıyorlar.
(Her aile tabi ki farlıdır.)
Şimdi diyeceksiniz ki devir o devir mi?
Evet hayat okulu aileden başlar.
Devrin de sunumunu biz oluşturuyoruz.
İleride bu çocuklar yalnız başlarına kalınca ayakta durup
hayatla nasıl baş edeceğimi şimdiden öğrenmiş olmuyorlar mı?
Şimdinin dünya trendi ben olmak.
Bunun yerine biz olmayı her konuda temelden alıp topluma yayılmasını sağlayacaktır.
Toplum bilincini oluşturacaklar.
Kendine, ailesine, ülkeye ve milletine de sahip çıkacaklardır.
Evet, çocuklarımızın geleceği için mutlaka evde işlerimize ortak edip uygunsa
iş yerlerimize de işin ucundan tutturmamız gerekir düşüncesinde de ısrarlıyım.
Bu çocuklar iki dersi bir arada alınca kazanamayacakları
okul kalmayacak ve de başarıya engel tanımayacaklardır.
El bebek, gül bebek özel okul veda özel derslerle sadece okul odaklı eğitimden geçenler
ise hayattan biraz kopuk gelecekte de her zaman destek arayan birey olmuyorlar mı?
Günlük teknolojiyi kullanırken gelenek ve göreneklerimizle dünyaya
tutunabilmeyi öğretmemiz ön koşul olmalı düşüncesindeyim.
Robotik, paraya ve bencilliğe odaklı nesil yerine insan olmanın nimetleriyle yetiştirmeyiz.
Zehir gibi zekâlarıyla bazen iki yumurta kırmayıp aç alabiliyorlar.
Aç yatan komşusundan haberdar bile olmuyorlar.
Öyle ki tuvalet kâğıdı olmayınca kıçını yıkamayı akıl edemeyen
yıkayamayan bireyler oluyorlar.
Hayat sadece, kitaplardan harflerle, sayılarla sığmıyor.
Tabi ki okullarda mutlaka gerekli.
Ama en önemlisi hayatı, hayatın içinden öğrenmek gerekmez mi?
Öyle koruyucu ve okula yönelik kotluyoruz ki evlatlarımızı..
Onlar mutlu olsun da, mutlu olduğu şeyi yapsın her şey onların için diyoruz.
Çoğunlukla kendimizi bile unutuyoruz.
Çevremizden de etkileşiyoruz.
Onlar için yol olduğumuzu sanırken asıl onların hayat yoluna taş dizmiş olmuyor muyuz?
Onları pamuklara sarıp bulutlara yerleştiriyoruz, gerçek hayatta
zorluklarla karşılaşınca ilk esintide bulutların altından kayıp giderler.
Onları öyle ben odaklı yetiştiriyoruz ki kendilerinden öncelikli hiç bir şey olmuyor.
Çocuk sahibi olunca bakmaya dahi büyüklerinden bekleyip
sorumluluk duygusunu en aza indiriyorlar.
Sevmeli çocuk yapıyorlar.
Kendi çocuğuna tahammül olmayan sorumluluk alamayan bir tekno nesille içiceyiz.
Bencilleştirdik.
Sonrada ruh yapısı bozuk, toplumda saldıracak şey, suçlu arayan bireylerle doluyorlar.
(İstisnalar tabi ki çok)
Bırakalım da kendi ayakları üzerinde hayatın adımlarını adımlasınlar.
Adımlarken zaten gerektiğinde de yol göstermek bizim asli görevimiz olur.
Onlara biz kıyamazken hayat üzerlerinden geçecek.
Geçiyor.
Maddi olanaklarımız çok da iyi olsa çocuklarımızı mutlaka aile içi katkıya dâhil etmeliyiz.
Biz etmezsek onlar hayatı ezilerek ve umutsuzluk içinde
eksik kalmaya mahkûm olacaklardır…
Ve torunlar..
Bir insanın torun sahibi olması ve bu gizemli hazzı tatması
hakikaten Allah’ın bir armağanı olarak görülmelidir.
Allah; bu sevgiyi herhalde boşuna vermedi.
Torunun gücü nelere hâkim oluyor görelim:
Filmlerde de var gerçek hayatta da olan olaylar..
Evin kızı kocaya kaçıyor; ailesi evlatlıktan reddediyor,
torun dünyaya gelince aile ne kadar katı olursa olsun barışılıyor,
Çocuğuna hiç sevgi ve şefkat göstermeyen ebeveynler torunlarını
baş tacı yapıp ellerinden ve dillerinden düşürmüyorlar,
Çocuklarına bayramlarda bile harçlığı esirgeyen bazı ebeveynler
torunlarına gelince kesenin ağzını sonuna kadar açıyor,
Çocuklarının haklı isteklerini dahi yerine getirmeyen ebeveynler
torunlarının isteklerini sıkıyorsa yapmasınlar.
Torunun gücü bal gibi yaptırıyor,
Torun bulunan evlerde kederden ziyade neşe ve muhabbet hâkim oluyor..
Torun sahibi insanlar; yaşlandıklarının farkına vardıklarından dolayı
hayatı daha anlamlı ve yararlı kullanmaya başlıyorlar,
Kötü alışkanlıklara sahip ve bunun tiryakisi olan insanlar; en azından
torununa kötü örnek olmamak ve onların kötü anılmalarını önlemek adına
bu alışkanlıklarından vazgeçebiliyorlar,
Torun özürlü de doğsa, sonradan da özürlü hale gelse ona olan
sevgi ve ilgi hiç değişmemektedir,
Belki en yakını da olsa kıvırır ama torununa gerektiğinde organlarını
bağışlamayacak bir insana şahsen rastlamam.
Tüm bunlar bizlere gösteriyor ki Allah; bu torun sevgisini ve gücünü
boşuna vermemiş.
Şükürler olsun bunu veren Tanrıya ve ne mutlu bunu tadanlara…
Sınavlarda öğrencilere başarılar dilerken, okulların tatile girmesiyle beraber Allah herkese
kolaylıklar versin hayırlı tatiller olsun..Vesselam..
Hoşça kalın dostça kalın, sağlıklı kalın…
Ramazan Yazar
Emekli Teknik Öğretmen